resim 2Diyabetik veya Light Ürünler Sağlıklı mı?

Diyabetik veya light ürünler konusunda dikkatli olunmalıdır. Bazı besinlerin ambalajı üzerinde ‘şekersiz’, ‘şekeri azaltılmış’, ‘şeker katkısız’ veya ‘şeker ilave edilmemiştir’ ibareleri bulunmaktadır. Bu ibarelerin bulunması, o besinin sağlıklı besin olduğu veya serbestçe tüketilebilir olduğu anlamına gelmez. Besin etiketinde yer alan ‘İçindekiler’ kısmı mutlaka okunmalıdır. Besinin içindeki yağ miktarı, yağın türü ve tuz miktarı gibi bilgiler de önemlidir. Bazı ‘şeker katkısız’ veya ‘şekeri azaltılmış’ besinler, kalp sağlığının bozulmasına neden olabilen doymuş yağı fazla miktarda içerebilmektedir.

Diyet ürünleri, yeterli ve dengeli beslenmeye katkıda bulunabilecek ürünler değildir; bu ürünler ayrıca diyet olmayan benzerlerine kıyasla, daha fazla yağ ve enerji içerebilmektedir. Bu nedenle ‘diyabetik/light ürünler’in besin etiket bilgileri okunmalı ve ‘diyabetik/light olmayan’ benzer ürünlerle etiket bilgileri karşılaştırılmalıdır. Tüketimi gerekli olmamakla birlikte, ne kadar tüketileceği konusu, bireysel farklılıklara göre değişeceği için diyetisyene danışılmadan tüketilmemelidir.

Çeşitli Bitkiler veya Baharatlar Kan Şekerini Düşürür mü?

Bazı bitki ve yiyeceklerin kan şekerini düşürdüğü bilgisi doğru değildir. O nedenle kan şekerini dengelemek için asla bu tarz uygulamalarda bulunulmamalıdır. Herhangi bir besin veya bitkinin kan şekerini düşürebilmesi için insülin veya insülin salınımını artırıcı bir madde içermesi gerekir. Maalesef hiçbir bitki veya besin, insülin veya insülin salgısını artırıcı bir madde içermez. Bu nedenle herhangi bir bitkinin, bir yiyeceğin kan şekerini düşürmesi, söz konusu değildir. Bu tarz uygulamalar ve yanlış inanışlar, aksine kan şekerinin yükselmesine neden olarak zarar verebilir. Diyabetli birey, diyabet ekibinin önerdiği tedavi dışında alternatif bir tedavi arayışına girmemesi konusunda uyarılmalıdır.

resim 13Tip 1 diyabet, insülinin keşfinden önce ölümcül bir hastalık iken insülinin tedavide kullanılması ile birlikte kronik hastalıklar arasına girmiştir. İnsülin, 1921 yılında Banting ve Best tarafından keşfedildikten sonra, ilk kez 1922’de bir diyabetlide denenmiş, 1923’de ise ticari üretimine başlanarak diyabet tedavisindeki yerini almıştır. Bu gelişme, modern diyabet tedavisindeki en önemli adımdır.

İnsülin

İnsülin, pankreas bezinin Langerhans adacıklarındaki beta hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Temel etkisi, kan şekeri seviyesini düşürmektir. Sağlıklı ve normal kilolu bir yetişkinde günlük insülin üretimi yaklaşık 40

± 8 IU’dir. Metabolizması normal olan kişilerde kan şekerinin yükselmesine cevap olarak insülin salınımı artar. Kan şekeri seviyesindeki 10 mg/dl’lik küçük bir artış, insülin salınımını uyarır. Ağızdan besin alımını izleyen ilk 15 dakikada kanda insülin düzeyi hızla artar.

Tip 1 diyabette insülin üreten beta hücre sayısının azalması nedeniyle çok ağır insülin eksikliği vardır, bu sebeple bireyin günlük ihtiyaçlarını karşılayacak insülinin dışarıdan verilmesi gerekir. Tip 2 diyabet de ilerleyici bir hastalıktır. Başlangıçta, genellikle insülin ihtiyacı olmaz ancak tanı konulduktan sonraki 10 yıl içerisinde tip 2 diyabetli bireylerin en az üçte biri, insülin üretimindeki azalma nedeniyle insüline ihtiyaç duyar hale gelebilir.

İnsülin miktarı, ‘internasyonel ünite (IU)’ olarak tanımlanır. Bir IU insülin; 10 saat aç bırakılmış, 2 kg ağırlığındaki bir tavşanın kan şekerini 120 mg/dl’den 45 mg/dl’ye düşüren insülin miktarı olarak tanımlanmıştır. İnsanlarda ise 1 IU insülin ile kan şekeri düzeyinin düşme miktarı kişiden kişiye değişir.

a. İnsülin Çeşitleri

İnsülin; keşfinden sonraki ilk dönemde sığır, daha sonra ise domuz pankreasından elde edilirken, 1980’li yıllarda biyosentetik insan insülinleri üretilmiştir. Günümüzde, diyabet tedavisinde saflaştırılmış insan insülinleri veya insülin analogları tercih edilmektedir. İnsülin analogları, etki süreleri ve bazı özellikleri ile kan şekeri ayarını daha da kolay sağlamak amacıyla geliştirilmiştir.

b. İnsülin Çeşitleri ve Etkileri

Diyabeti olmayan sağlıklı bireylerde normal fizyolojik insülin salınımı iki şekilde gerçekleşir:

  1. Bazal İnsülin: Kan şekerinin çok yükselmediği öğün dışındaki saatlerde ve gece saatlerinde ihtiyacı karşılayan insülin salınımıdır. Bireylerin ihtiyacı oranında salgılanır, özellikle gecenin ilerleyen saatlerinde karaciğerden glukoz çıkışını (hepatik glukoz çıkışı) baskılamak üzere hafif bir artış gösterir.
  1. Bolüs (Prandiyal) İnsülin: Yemeği takiben kanda glukoz ya da amino asitler vb. gibi diğer maddelerin artışı ile tetiklenen insülin salınımıdır. Bolüs insülin enjeksiyonunu takiben kan insülin düzeyleri (dalgaları) öğünün karbonhidrat miktarına ve içeriğine göre değişir. Normal olarak bolüs insülin salgısı, yemekten 20 ile 30 dk sonra pik yapar ve 2 saat içinde bazal düzeylerine geri döner.

Günümüzde tip 1 diyabetli veya insülin rezervi azalmış tip 2 diyabetli bireylerin tedavisinde daha iyi glisemik ayar yapılabilmesi için ‘bazal-bolüs’ insülin uygulama yöntemi geliştirilmiştir. Bu yoğun enjeksiyonla insülin uygulama yöntemi, diğer geleneksel insülin uygulamalarına (tedavilerine) göre sağlıklı bireylerdeki insülin salgısını daha iyi taklid edebilmektedir.

Ayrıca hastalara kullanım kolaylığı sunmak üzere bolüs ve bazal etki gösteren insülinlerin belirli oranlarda karıştırılarak hazırlanması ile hazır karışım insülinler elde edilmiştir.

Halen kullanılan insülinler (insan insülini, insülin analogları) rekombinant DNA tekniği ile elde edilmektedirler. Son yıllarda biyobenzer insülinler de kullanıma girmiştir.

Tablo. İnsülin Çeşitleri ve Etki Süreleri

 

İnsülin Tipi

 

Jenerik Adı

 

Etki Başlangıcı

 

Pik Etkisi

 

Etki Süreci

Kısa Etkili (Human Regüler)

 

Kristalize İnsan İnsülini

 

30-60 dk

 

2-4 st

 

5-8 st

 

Hızlı Etkili (Bolus Analog)

Glulisin İnsülin

 

 

15 dk

 

 

30-90 dk

 

 

3-5 st

Lispro İnsülin

Aspart İnsülin

 

Orta Etkili (Human NPH)

 

İnsan NPH İnsülini

 

1-3 st

 

8 st

 

12-16 st

 

Uzun Etkili (Bazal Analog)

Glargin İnsülin

 

1 st

 

Piksiz

 

20-26 st

Detemir İnsülin

Ultra Uzun Etkili (*)

Bazal Analog

 

Degludec İnsülin

 

2 st

 

Piksiz

 

40 st

 

Hazır Karışım Human (Regüler + NPH)

 

%30 Kristalize + %70 NPH İnsan İnsülin

 

30-60 dk

 

Değişken

 

10-16 st

 


İnsülin Tipi

Jenerik Adı

Etki Başlangıcı

Pik Etkisi

Etki Süreci

Hazır Karışım Analog (Lispro + NPL)

%25 İnsülin Lispro + %75 İnsülin Lispro Protamin

10-15 dk

Değişken

10-16 st

%50 İnsülin Lispro + %50 İnsülin Lispro Protamin

Hazır Karışım Analog (Aspart + NPA)

%30 İnsülin Aspart + %70 İnsülin Aspart Protamin

10-15 dk

Değişken

10-16 st

Hazır Karışım Analog (Aspart + Degludec) (*)

%30 İnsülin Aspart + %70 İnsülin Aspart Degludec

10-15 dk

Değişken

40 st

(*)Ülkemizde mevcut değildir.

Her insülinin etki profili, etkinin başlama zamanı, pik etki (insülinin kanda en yüksek konsantrasyonda olduğu zaman) ve etki süresi farklı olduğu için insülin tedavisi bireysel olarak planlanmalıdır.

İnsülin çeşitleri, etkilerine göre belirli renklerle kodlanmıştır. Ülkelere göre insülinlerin ticari isimleri değişebilmekte fakat renk kodları aynı kalmaktadır. Bu özellik, ülkelerarası seyahatlerde kullandığı insülini temin etme konusunda, diyabetlilere kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca eğitimler sırasında renkler bazı hastaların tedaviyi anlamalarını ve uyum sağlamalarını da kolaylaştırmaktadır.

c. Kimler İnsülin Kullanır?

  • Tip 1 diyabetliler (çocukluk çağı/genç veya erişkin/ileri yaşta tanı konulan tüm tip 1 diyabetliler).
  • Diyabet komasına giren hastalar [(DKA, HHD).
  • Bazı durumlarda tip 2 diyabetliler (infeksiyon, cerrahiye hazırlık, gebelik, ileri evrede karaciğer ve böbrek hastalığı, miyokard infarktüsü (Mİ), OAD’lere

yanıtsızlık, yüksek dozda kortizon kullanımı).

  • Hastalığın doğası gereği, uzun süreli tip 2 diyabeti olan hastaların bir bölümü de pankreas beta hücrelerinin işlevlerinin azalması sonucu, kalıcı insülin tedavisine ihtiyaç duyabilir.
  • Komplikasyon gelişmiş olan tip 2 diyabetliler.
  • Tıbbi beslenme tedavisi ile glisemi düzeyleri kontrol altına alınamayan gebelik diyabeti olan kadınlar.

İnsülin Tedavi Yöntemleri

Diyabetli bireylerde insülin tedavisi, sağlıklı bireyler örnek alınarak fizyolojik insülin salınımını taklit edecek şekilde planlanır. İnsülin tedavisindeki temel amaç, diyabetli bireylerin sağlıklı bireylerdekine benzer kan şekeri düzeylerine sahip olmalarını sağlamaktır. Bu amaca uygun pek çok farklı insülin ve tedavi seçeneği geliştirilmiştir. Seçilen bir tedavi rejimi diyabetlinin gereksinimlerine göre biçimlendirilir. Buna göre;

  • Diyabetin tipi,
  • Kişinin entelektüel düzeyi ‘önerilecek yönteme uyma becerisi’
  • Kişinin yemek yeme ve egzersiz yapma alışkanlıkları,
  • Kendi kendine kan şekerini izleme becerisi ve uygulaması,
  • Kontrol sıklığı,
  • Kan şekeri sonuçları,
  • Diyabetlinin yaşı,
  • Diyabetlinin kendi bakımını yapma becerisi,
  • Bireyselleştirilmiş kan şekeri hedefleri göz önüne alınarak bireye özgü insülin tedavi yöntemi belirlenir.

Hekim, bu özellikleri dikkate alarak hangi insülinin, hangi dozda ve sıklıkta kullanılacağına dair bir tedavi yöntemi önerir.

resim 1Diyabetlilerin uymaları beklenen ayak bakımının aşamaları şu şekildedir:

  1. Ayaklarınızı her gün ılık su ile yıkayıp kurulayınız.
  1. Parmak aralarını özellikle kurulayınız. Unutmayın ki ıslak kaldığında parmak aralarında kolayca mantar infeksiyonu gelişecektir.
  1. Ayaklarınızı yıkayacağınız suyun sıcaklığını dirseğinizle kontrol ediniz. Aşırı sıcaklık cildinizde kolayca yanıklara neden olabilir. Özellikle his kusuru olan diyabetliler bu konuya daha çok özen göstermelidir.
  1. Ayaklarınızı nemlendirici bir krem ile nemlendiriniz. Ancak bunu parmak aralarınıza uygulamayınız.
  1. Ayaklarınızın muayenesini günlük olarak yapınız. Muayenede ayak sırtını, parmak aralarını ve ayak tabanını görmelisiniz. Gerekirse ayak tabanını görmek için ayna da kullanabilirsiniz. Görme sorununuz varsa bir yakınızdan bu konuda yardım
  1. Muayene sırasında morluk, kızarıklık, siyahlık, şişlik, kanama, akıntı, kabarcık, gibi olağan dışı bir durumla karşılaştığınızda hemen doktorunuza/Diyabet hemşirenize haber
  1. Fark ettiğiniz nasırlar için nasır ilacı, nasır bantları vb. kullanmayınız. Nasırlarınızı hiçbir koşulda kendiniz kesmeye çalışmayınız.
  1. Ayaklarınıza ponza taşı kullanmayınız. Bu konudaki yakınmalarınıza bir uzmandan destek
  1. Tırnaklarınızı banyodan sonra yumuşakken kesmeye çalışınız. Tırnaklar düz kenarlı olarak kesilmelidir. Derin kesmekten kaçınmaya çalışınız. Görme sorununuz varsa bir yakınınızdan tırnaklarınızı kesmesini
  1. Ayaklarınız üşüyor ise ısı kaynaklarına (soba, kalorifer, ısıtıcı ) yaklaştırmayınız. Isınmak için ısıtıcılar yerine kalın çorap, patik, vb. kullanınız.
  1. Yere ayakkabısız veya terliksiz basmayınız. Kumsalda yürürken mutlaka uygun terlik kullanınız, denize girerken deniz ayakkabısı kullanınız. Parmak arası terlik kullanmayınız, arkası kapalı yumuşak terlikleri tercih ediniz.
  1. Ayakkabınızın taban genişliği ile ayak tabanınız aynı genişlikte olmalıdır. Ayakkabınızın derinliği gerestiğinden 1 cm daha fazla ve burun kısmı geniş olmalıdır. Ayakkabılarınızı öğlen saatlerinde satın alınız. Bu konuda amaca uygun diyabet ayakkabılarının satışı da yapılmaktadır. Ayakkabılarınız çok uzun ve çok ince topuklu ya da topuksuz olmamalıdır.
  1. Ayakkabılarınızı giymeden önce silkeleyiniz. Tabanlığını, astarını elinizle kontrol ediniz. Kıvrılmış veya bozulmuş ise değiştiriniz.
  1. Yeni aldığınız ayakkabıyı önce evde aralıklarla deneyiniz. Ayaklarınızda şekil bozukluğu varsa ayağınıza uygun özel ayakkabı yaptırınız.
  1. Sentetik çoraplar yerine pamuklu veya yünlü, burunları dikişsiz, bilek kısımları sıkı olmayan ve mümkünse açık renk çorapları tercih ediniz. Çoraplarınızı günlük olarak değiştiriniz.
  1. Çorabınız kalın ise ayakkabınızı bağcıklı ve geniş tercih Gerektiğinde bağcıklarını gevşetebilmelisiniz.
  1. Ayakkabılarınızın altı dışarıdan yabancı madde batmalarını engelleyebilecek malzemeden olmalıdır.

Ayak Bakımında Sağlık Personeline Başvurulacak Durumlar

  • Ayakkabı sürtmeleri veya darlığı nedeniyle ciltte kızarıklık ve su toplaması,
  • Ayaklarınızın ısı kaynaklarına temas etmesi sonucunda yanması,
  • Tırnağınızın kesilmesi esnasında kanama olması, tırnak batması,
  • Ayakta taban çökmesi, şişlik ve şekil bozukluğu oluşması,
  • Renk değişikliği, morarma ve kızarıklık olması,
  • Yabancı cisim batması,
  • Ayakkabı sürtmeleri veya darlığı nedeniyle ciltte kızarıklık ve su toplaması,
  • Ayaklarınızın ısı kaynaklarına temas etmesi sonucunda yanması,
  • Tırnağınızın kesilmesi esnasında kanama olması, tırnak batması,
  • Ayakta taban çökmesi, şişlik ve şekil bozukluğu oluşması,
  • Renk değişikliği, morarma ve kızarıklık olması.

resim 14İNSÜLİN DIŞINDA KAN ŞEKERİNİ DÜZENLEYİCİ İLAÇLAR

Yeni tanı alan diyabetli bireylerin tedavisine, tıbbi beslenme tedavisi ve fiziksel aktivite ile birlikte, eğer kullanımını engelleyen bir durum yoksa, metformin ile başlanır. Kan şekeri kontrol altına alınıncaya kadar iki ayda bir kontrol yapılır, yeterli kan şekeri ayarı sağlanamıyorsa diğer aşamalara geçilerek tedavi yoğunlaştırılır. Başlangıçtaki kan şekeri düzeyleri çok yüksek ise, ağızdan alınan birden fazla ilaç veya insülin kullanılması gerekebilir. Bu bireylerde kan şekeri kontrolü sağlandığı zaman tedavi yeniden gözden geçirilerek basitleştirilebilir.

Kan şekerini düzenleyici ilaçların etkileri birbirinden farklıdır . Bu ilaçlar; insülin salgılanmasını artırmak, insülin etkisini güçlendirmek, sindirim kanalında insülin salgılatıcı hormonlara (inkretin hormonlar) etki etmek, böbreklerden şekerin geri alınmasını engellemek veya karbonhidratların parçalanmasını geciktirmek suretiyle etkili olurlar. Bu nedenle hekim, her diyabetli hastasına farklı ilacı/ilaçları tercih eder ve sonuç olarak bir diyabetlinin ilacı diğer bir diyabetliye iyi gelmeyebilir.

İlaç ve ilaç kombinasyonu seçiminde, ilaçların1cHbA1c’yi düşürmedeki etkinlikleri, yan etkileri ve maliyetleri göz önünde bulundurulur. En iyi kan şekeri kontrolü, en az yan etki ve en az maliyeti olan seçenek tercih edilir.

Ani olresimarak ortaya çıkan sorunlar, kan şekeri yüksekliği(hiperglisemik) ve kan şekeri düşüklüğü(hipoglisemik) olmak üzere, temelde iki büyük gruba ayrılır.

Hiperglisemi, kan şekeri düzeyinin normalden yüksek olmasıdır. Belirtileri çok su içme isteği, sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, kilo kaybı, yorgunluk, bitkinlik, görme bulanıklığı, açlık hissi, uyuma isteği, deride kuruluk ve kaşıntıdır.

Nedenleri:

  • Ağızdan alınan ilaçların ve insülinin yeterli dozda olmaması,
  • İnsülin enjeksiyonunun doğru yapılmaması,
  • Gereksinimden fazla karbonhidrat alımı,
  • Fiziksel aktivitenin her zamanki düzeyden az olması,
  • Başka hastalıkların (ateşli hastalıklar vb.) varlığı,
  • Stres,
  • Kullanılan bazı ilaçlar (kortizon, kemoterapi, diüretik, antidepresan vb.)

Hiperglisemik (Kan Şekeri Yüksekliğine Bağlı) Komalar

İnsülinin tamamen eksikliği veya ya da kısmi olarak azalması ‘diyabetik ketoasidoz’a (DKA; diyabetli bireylerde kan ve idrarda glukoz ve keton yüksekliği ile seyreden ve komaya kadar varabilen ciddi komplikasyon) veya ketonemiyi önleyecek miktarda, çok az da olsa pankreastan insülin salınımının olduğu, ciddi hiperglisemi ile seyreden ‘nonketotik hiperozmolar hiperglisemik durum’a (HHD) yol açar. Kan şekeri düşüklüğüne bağlı komalar, ani ve hızlı gelişmelerine karşın, hiperglisemik (kan şekeri yüksekliğine bağlı) komalar saatler veya günler içerisinde gelişebilir.

Diyabetik Ketoasidoz Nedir?

Diyabetik ketoasidoz, kan şekeri yüksekliğine bağlı, asidoz (kandaki asit miktarının artması) ile birlikte kan ve idrarda keton cisimciklerinin bulunması durumudur. Bu duruma bilinç değişiklikleri de eklendiğinde ‘DKA koması’ denmektedir. Daha çok tip 1 diyabette görülmekle birlikte, tip 2 diyabette de görülebilmektedir.

Diyabetik Ketoasidoz Komasının Nedenleri:

  • İnfeksiyonlar (özellikle idrar yolu ları ve üst solunum yolu infeksiyonları)
  • Yetersiz insülin kullanımı veya insülinin hiç kullanılmaması
  • Yeni başlayan tip 1diyabet
  • İnsülin pompası kullananlarda kateter tıkanması
  • Sürekli aynı yere insülin yapılması
  • Bakımsız, kötü kontrollü diyabetli bireyler
  • Yeme bozuklukları (özellikle tekrarlayan diyabetik koma, ketoasidoz öyküsü olan tip 1 diyabetli genç kızlarda)

Diyabetik komanın belirtileri:

Hiperglisemik (kan şekerinin yüksekliğine bağlı) belirtiler:

  • Poliüri (sık idrara çıkma)
  • Polidipsi (çok su içme)
  • Polifaji (çok yemek yeme)
  • Ağız kuruluğu
  • Ağızda çürük meyve kokusu
  • Kilo kaybı
  • Bulantı
  • Karın ağrısı
  • Halsizlik
  • Şuur bulanıklığı
  • Koma

Diyabetik komayı önlemek için: düzenli kan şekeri takibi yapmak, tedaviye düzenli olarak uymak, kan şekeri 250 mg/dl’nin üzerinde ise düzenli aralıklarla test çubukları ile idrar örneğinde keton ve glukoz aramak gereklidir.

Hiperglisemik Hiperozmolar Durum Nedir?

Daha çok yaşlı diyabetlilerde ve ılımlı tip 2 diyabetli bireylerde karşımıza çıkan HHD; kalp krizi, inme, pankreatit, yanıklar, travma ve insülin karşıtı hormonların artışına yol açan ilaç ve diğer hastalık durumlarında görülen ciddi hiperglisemi, aşırı sıvı kaybı ve bilinç bozukluğu ile karakterize, ölüm riski yüksek olan bir durumdur. İdrarda keton cisimciklerinin olmaması veya hafif düzeyde olması ve asidozun olmaması ile DKA’dan ayrılır.

Kan şekeri düşüklüğü

Diyabetli bireylerde kan şekeri seviyesinin 70 mg/dl’nin altına düşmesi ve belirti görülmesine ‘kan şekeri düşüklüğü’adı verilir. Ancak pek çok diyabetli, yüksek kan şekeri düzeylerinde hızlı düşüşlere bağlı olarak da kan şekeri düşüklüğü belirtileri hissetmektedir. Bu durum, özellikle glisemik (kan şekeri) kontrolü iyi olmayan, uzun süre hiperglisemik (kan şekeri yüksek) kalmış bireylerde görülür.


Diyabetli bireylerde kan şekerinin iyi bir şekilde kontrol altına alınması diyabetin uzun dönem komplikasyonlarını azaltır. Bununla beraber, HbA1lc c normale yaklaştıkça kan şekeri düşüklüğü riski de artar. Bu sebeple kan şekeri

düşüklüğüne yatkın olan bireylerde çok sıkı kan şekeri kontrolünden kaçınılması gereklidir.

Kan şekeri düşüklüğü ani ölümlere neden olabilir. Bu durum dikkat ve bellek değişiklikleri gibi bilişsel işlev bozukluklarına, kalpte ileti bozukluklarına, kalp krizi, inme gibi ciddi ve ölümle sonuçlanabilecek sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu özellikleri nedeniyle kan şekeri düşüklüğünün, hiperglisemiye göre, daha hızlı tedavi edilmesi gereklidir.

  • Kan Şekeri Düşüklüğü Nedenleri:
    • Fazla insülin yapılması,
    • Ağızdan yüksek doz glukoz düşürücü ilaçların alınması,
    • Bireyin yaşam tarzı için uygun olmayan insülin seçimi,
    • İnsülin uygulaması ile yemek arasında uzun zaman geçmesi,
  •  
    • İnsülin uygulaması sonrası yetersiz karbonhidrat alımı,
    • İnsülin enjeksiyonunun derialtı yerine kas içine yapılması,
    • Aşırı egzersiz yapılması,
    • Egzersizde kullanılacak bölgeye insülin yapılması,
    • Hepatik (karaciğerde) glukoz üretiminin azalmış olması (alkol kullanılması),
    • Mide boşalmasının gecikmesi,
    • İnsülin yıkımının azalması (kronik böbrek yetersizliği),
    • Otonom nöropati varlığı (glukagon, adrenalin eksikliği)

Kan şekeri düşüklüğünün Belirti ve Bulguları

  • Kan Şekeri Düşüklüğü Belirtileri:
  • Hafif Derecede Kan Şekeri Düşüklüğü Belirtileri:
    • Açlık hissi,
    • Titreme,
    • Soğuk ve nemli cilt,
    • Terleme,
    • Dudakta ve dilde solukluk,
    • Çarpıntı,
    • Huzursuzluk,
  • Orta Derecede Kan Şekeri Düşüklüğü Belirtileri:
    • Baş ağrısı,
    • Halsizlik,
    • Karın ağrısı,
    • Bulanık görme,
    • Uyuşukluk,
    • Konuşma zorluğu,
    • Nabız sayısında artış,
    • Sinirlilik,
    • Solukluk,
    • Terleme,
    • Dikkat bozukluğu,
    • Bellek bozukluğu,
  • Ağır Derecede Kan Şekeri Düşüklüğü Belirtileri:
    • Şuur bulanıklığı/kaybı,
    • Kasılmalar,
    • Koma,

Kan şekeri düşüklüğünü Algılayamama

Sinir sistemi tutulumuna veya tekrarlayan kan şekeri düşüklüğüne bağlı olarak bireyler, kan şekeri düşüklüğünü algılayamamaya başyabilirler. Bu durum ciddi sonuçlara yol açabilir.

Diyabetli   birey,   kan   şekeri   55-60   mg/dl’nin   altına    düştüğünde   kan şekeri düşüklüğü belirtilerini ‘her zaman’ veya ‘çoğunlukla’ issetmiyorsa kan şekeri düşüklüğünü algılaması azalmıştır!

Diyabete Bağlı Uzun Dönemde Gelişen Sorunlar

Diyabetin uzun dönemli organ hasarları: göz hasarı(retinopati), böbrek hasarı( nefropati), sinir hasarı(nöropati), diyabetik ayak yarası(ülseri) ve kalp hastalığı, periferik damar hastalığı, inme gibi hastalıklardır. Hastaların %60’ında kronik komplikasyonlar vardır ve en sık kronik komplikasyon sinir hasarıdır.

Diyabetik Göz Hasarı( Retinopati)

Diyabetik göz hasarları diyabetin gidişatı sırasında ortaya çıkabilen; ‘diyabetik göz hasarı’ başta olmak üzere, katarakt, glokom (göz tansiyonu) gibi klinik durumlardır.

Diyabetik göz hasarı, gözün retina tabakasında yerleşen damarların yapısında meydana gelen değişiklikler sonucunda oluşan hasarlardır. Bu hasarlar, gelişmiş ülkelerde üretken çağdaki nüfusta birinci körlük nedenidir. Göz hasarının tanı ve tedavisi zamanında yapılmadığı zaman körlüğe neden olabilir.

Diyabetlilerde göz tansiyonu denilen glokom ve katarakt diyabetli olmayan insanlara göre daha sıktır ve daha genç yaşlarda görülür.

Diyabete Bağlı Böbrek Hasarı

Son dönem böbrek yetersizliğinin en sık nedeni diyabettir. Böbrekler sağlıklı koşullarda protein kaçağına izin vermezken, diyabetin seyrinde kılcal damar bozukluğuna bağlı olarak protein kaybetmeye başlayabilir. Bu durum ‘diyabetik sinir hasarı’ olarak isimlendirilir.

Böbrek hasarının en erken belirtisi olarak bu diyabetlilerin idrarlarında albümin atılımı artar.

Böbrek Hasarı ve Belirtileri

Böbrek hasarında duruma özgül belirtiler olmamakla birlikte bazı yakınmalar böbrek sorunu olduğınu düşündürür ve doktora başvuruyu gerektirebilir. Bunlar;

  • İdrar miktarında görece azalma
  • Vücutta yaygın ödem, şişlik
  • Kan basıncında beklenmeyen değişikliklerdir.

Diyabetik Sinir Hasarı

Diyabetik sinir hasarı nöronları besleyen küçük damarların hasarına bağlı motor, duyusal ya da otonom sinir liflerinin tutulduğu bir komplikasyondur. Tutulan sinir dokusunun işlevine bağlı olarak tiplere ayrılır.

Sinir Hasarında Belirtiler

  • His kusurları, his kaybı,
  • Yanma,
  • Karıncalanma,
  • Ağrı,
  • Isıyı algılama bozukluğudur.
  • Terlemede azalma veya artma,
  • İstirahatte kalp hızında artış,
  • Cinsel işlev bozukluğu,
  • İdrar retansiyonu (mesanede idrar birikmesi),
  • Hipotansiyon (düşük tansiyon),
  • Kardiyak aritmi (kalp ritm bozuklukları),
  • Kan şekeri düşüklüğünü algılayamama,
  • İshal,
  • Kabızlık,
  • Mide boşalmasında bozulmadır.
  • Halsizlik,
  • Güç kaybı.

Diyabetik Ayak (Diyabete Bağlı Ayak Yaraları)

Diyabet sonucunda veya diyabetin neden olduğu herhangi bir komplikasyon sonucunda ayak sağlığının bozulmasına ‘diyabetik ayak’ denilmektedir. Bu sorunlar ayakta hem iyileşmeyen ülserlere (yaralara) hem de yapısal kemik ve eklem bozukluklarına yol açabilmektedir. Diyabetin uzun dönem sağlık sorunları sinir hasarı, damar hastalığı, ayak travmaları ve infeksiyonlar ülserlerin başlıca nedenleridir.

Diyabetik ayak ülserleri üç gruptur;

  • Sinir hasarı (motor, duyu ve otonom liflerinin hasarı ile),
  • İskemik (büyük ve küçük damarların dolaşım bozukluğu ile),
  • Nöro-iskemik (her ikisi birlikte) olarak sınıflandırılır.

Diyabetik ayak gelişiminde risk faktörlerinin bilinmesi ve önlenmesi mümkündür ve bu nedenle çok önem taşır.

Diyabetik sinir hasarına bağlı olarak ayaklarda en sık görülen şikayetler yanma, elektrik çarpması hissi, iğne batması tarzında ağrı, karıncalanmadır. Bacak ve ayaklardaki sinir hasarı ilerlediğinde özellikle ağrı duyma azalır ve bu durum yaralanmaları kolaylaştırır.

Bacak ve ayaklardaki büyük ve küçük damarlarda hasar olması da dolaşımı bozar ve ağrı, aralıklı topallama (yürümeye başladıktan bir süre sonra başlayan ağrı ve buna bağlı topallama), cilt ve tırnaklarda sağlıksız görünüm, tırnak kırılmaları, ayaklarda üşüme ve soğukluk, bacaklardaki kıllarda dökülme gibi belirtiler görülür.

Diyabetik Ayak Gelişiminde Risk Faktörleri

  • Travma,
  • Biyomekanik sorunlar,
  • Ayak bakım sorunları,
  • Sigara öyküsü,
  • Kötü metabolik durum,
  • Önceden ülser/amputasyon öyküsü.

Diyabete Bağlı Kalp-Damar Hastalıkları

Bu grupta kalp ve damar hastalıkları, beyin damar hastalıkları ve periferik damar hastalıkları bulunmaktadır. Ancak diyabetlilerin önleyici çabaları her üç klinik durumdan da kendisini korumaktadır. Bu hastalıklar tip 2 diyabetli bireylerde en önemli ölüm nedenleridir.

  • Kalp-Damar Hastalığı Risk Faktörleri

Diyabet, kalp-damar hastalıklar yönünden bağımsız bir risk faktörüdür. Ayrıca;

    • Yüksek kan basıncı,
    • Kan yağları oranlarında bozulma,
    • Sigara veya diğer tütün ürünlerinin kullanımı,
    • Ailede erken kalp-damar hastalığı öyküsü (birinci derece akrabalardan erkeklerde 45 yaşından önce, kadınlarda 55 yaşından önce kardiyovasküler hastalık olması),
    • Şişmanlık (özellikle abdominal; bel-karın çevresinde şişmanlık),
    • Yaşı 45’den büyük olan erkek ve 50’den büyük olan kadın diyabetliler,
  • Kalp-Damar Hastalığı ile İlişkili Belirtiler
    • Göğüs ağrısı,
    • Nefes darlığı,
    • Kalpte ritm bozuklukları,
    • Bilinç bulanıklığı,
    • Ani başlayan, şiddetli baş ağrısı,
    • Uzuvlarda morarma (soğukluk, solukluk),
    • Yürümekle başlayan diz altı ağrısı (kladikasyo; kesikli topallama),
    • Uzuvlarda ortaya çıkan yaralar

Bu belirtiler diyabette kalp-damar hastalıklarına özgü değildir. Diyabetli bireylerde hiçbir belirti göstermeden de kalp-damar hastalıkları, hatta ağrısız kalp krizi (akut koroner sendrom, sessiz Mİ) gelişebilir

  • resim 3Şeker, kan basıncı ve lipid düzeyleri için hedef değerlere odaklanılır.
  • Birey, fazla kilolu veya obez ise ayda 2-3 kg verecek şekilde beslenme planı diyetisyen eşliğinde hazırlanmalıdır..
  • Yağ tüketimi azaltılır.
  • Besin seçimi sağlıklı beslenme ilkelerine göre belirlenir.
  • Ana ve ara öğünlerde tüketilecek karbonhidrat miktarı saptanır, karbonhidrat tüketiminin günden güne benzer miktarda olması önerilir.
  • Fiziksel aktivite artırılır.
  • K1can şekeri, HbA1c, kan basıncı ve kan lipid düzeyleri izlenir.
  • Oral antidiyabetik ilaç veya insülin tedavisi başlanmışsa beslenme tedavisi, medikal tedaviye göre yeniden değerlendirilir.

Vücut Ağırlığının Kontrolü

Tip 2 diyabetli bireylerin %85-90’ı obezdir. Fazla kilolu veya obez diyabetlilerin vücut yağ dokusunun azalması, kan şekeri düzeylerini olumlu yönde etkiler. Tip 2 diyabette pankreas insülin üretir ancak vücut ağırlığındaki fazlalık, vücut hücrelerinin ve dokuların insülini kullanmasını önler. Buna ‘İnsülin Direnci’ denir. Sonuçta kan şekeri yükselir. Vücut ağırlığının azalması sonucunda hücre ve dokular insülini kullanmaya başlar ve kan şekeri kontrol altına alınabilir. Ayrıca yağ dokusunun azalması, kan yağlarını ve kan basıncını olumlu yönde etkiler.

Obez diyabetli bireylerde 6 ayda %10 ağırlık kaybı sağlanması hedeflenir. Örneğin 90 kg olan bir diyabetlinin 6 ayda 9 kg vermesi, diğer bir ifade ile ayda 1.5 kg vermesi hedeflenir. Yağ tüketiminin azaltılması, sebze-meyve tüketiminin artırılması, öğünlerin düzenli olarak alınması ve fiziksel aktivitenin artırılması kilo kaybını destekler.

resim 10Fiziksel aktivite; vücutta kas hareketinin olduğu her hangi bir aktiviteyi tanımlar. Egzersiz ise; bir amaca uygun olarak planlanmış, tekrarlı olarak yapılan fiziksel aktivitedir. Diyabetli bireyde fiziksel aktivite ya da egzersizden beklenen; fiziksel uygunluğun artırılmasıdır.

Fiziksel   aktivite/egzersiz;   diyabetlinin   kan   glukozu   seviyesin1ci   dengede tutmada, HbA1c değerini normal seviyede tutmada ve diyabete bağlı ileri

dönem komplikasyonların görülme riskini azaltmada etkilidir. Ayrıca;  kan lipid (yağ) düzeylerinin iyileşmesi, kardiyak risk faktörlerinin minimuma indirilmesi, vücut yağlarının azalması ve psikolojik iyilik halinin artması etkileri de vardır.

Diyabette Fiziksel Aktivite/Egzersizin Etkileri

  • Fiziksel aktivite/egzersiz, kan glukozu kontrolü üzerine olumlu etki sağlar,
  • Hipertansiyonun kontrolüne destek olur,
  • Kan yağlarının düşmesine katkı sağlar,
  • Egzersiz düzenli yapılması halinde, hem genel vücut yağ dağılımını olumlu yönde etkiler hem de karın bölgesindeki yağı azaltır,
  • Kaybedilen kilonun korunmasına yardımcı olur,
  • Genel sağlık ve ruh sağlığının iyileştirilmesine katkı sağlar,
  • Yaşam kalitesini olumlu etkiler.

Diyabetli Bireyler İçin Fiziksel Aktivite/Egzersiz Programının Yapılandırılması

Diyabetliler her yaşta, her durumda egzersiz yapabilirler. Diyabetli bireye önerilecek fiziksel aktivite/egzersiz programı öncesinde, aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir.

  1. Diyabetli bireyin fiziksel aktivite/egzersiz açısından bireysel özellikleri ve risk faktörleri belirlenir. Bireyde fiziksel kısıtlılıklar, engeller, kalça/diz protezi, dejeneratif, romatizmal hastalıklar, periferik arter hastalığı, yürürken bacak krampları, nabız, kan basıncı, diyabete bağlı sinir hastalığı, ayaklarda cilt bütünlüğünde bozulma, nefropati, nöropati, hipoglisemi atakları ve fiziksel aktiviteyi etkileyecek diğer durumlar değerlendirilir.
  1. Diyabetli birey, fiziksel aktiviteye başlamadan önce evde kan glukozu takibi yapmayı öğrenmiş olmalıdır. Kan glukozu ölçüm sonuçları diyabetli bireyin, egzersize başlayıp başlayamayacağına, egzersize başlamadan önce veya egzersiz esnasında ilave karbonhidrat alımı yapıp yapmayacağına karar vermesini sağlar. Diyabetli birey, fiziksel aktivite/egzersiz öncesi, esnası veya sonrasında kan glukozu ölçümü yaparak fiziksel aktivite/egzersizin kan glukozu üzerine etkisini değerlendirmelidir.

Egzersiz öncesi kan glukozu düzeyi nasıl olmalıdır:

  • Egzersiz öncesi güvenli kan glukozu 100-250 mg/dl arasında olmalıdır.
  • Kan glukozu 100 mg/dl’nin altında ise 15 g karbonhidrat alımı sağlanmalıdır.
  • Kan glukozu 250 mg/dl veya üzerinde ise idrarda keton testi yapılmalı, keton pozitif ise normalleşinceye kadar egzersiz ertelenmelidir. Keton negatif ise ek karbonhidrat alımına gerek kalmaksızın hafif şiddette egzersizyapılabilir.
  • Her koşulda önlem olarak fiziksel aktivite sırasında karbonhidrat içeren (kesme şekeri, meyve suyu, vb. gibi) besin bulundurulmalıdır.
  1. Egzersiz programı tanıtılır.
  • Egzersizin tipi, yoğunluğu, süresi ve şiddeti mutlaka kişiye uygun olarak belirlenmelidir.
  • Egzersiz, büyük kas gruplarını içermeli; aerobik tipte ve dinamik olmalıdır. Bu özellikleri sağlayabilen egzersiz türleri yürüme, yüzme veya bisiklet, vb. gibi egzersizler seçilebilir. Ancak düzenli yapılabilmesi nedeniyle tempolu yürüme, en çok tercih edilen aktivitedir.
  • Diyabetli bireyde fiziksel aktivite ya da egzersiz planlanırken; hastanın yaşı, egzersizin tipi ve şiddeti, hastalığın metabolik kontrolü, kas-iskelet sistemi uygunluk düzeyi ve kalp-akciğer uygunluk düzeyi dikkate alınmalıdır.
  • Tip 2 diyabetli bireyde, hastalık 35 yaşından önce ortaya çıkmış, komplikasyonsuz seyrediyor; henüz iskemik kalp hastalığı, hipertansiyon ve kan yağları yüksekliği gelişmemiş ise şiddeti gittikçe artan egzersiz eğitim programları uygundur.
  • Kan glukozu ve kilo kontrolünün sağlanabilmesi için egzersiz, orta şiddette (maksimum kalp hızının %50-60’ı), uzun süreli (ortalama 45 dakika) olmalı ve düzenli yapılmalıdır.

Uygun Fiziksel Aktivite Nasıl Olmalıdır?

  • Haftada üç ya da beş kez, günde 30-45 dakika yapılmalı, 48 saatten fazla ara verilmemeli,
  • Hafif şiddette başlamalı, orta şiddete yavaş yavaş ilerlenmeli,
  • 5-10 dakika ısınma hareketleri ile başlanmalı,
  • 20-30 dakika uygun tempoda sürdürülmeli,
  • 10-15 dakika’lık soğuma egzersizleri ile bitirilmelidir.

Egzersiz Yaparken Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar

On iki haftalık düzenli yürüme programı ile tip 2 diyabette fiziksel uygunluk artar, karın bölgesinde yağ oranı azalır. Ancak hiperglisemi kontrol altında olmalı, sekonder problemler minimize edilmeli, metabolik durumuna uygun ve kişiye özel egzersiz verilmelidir.

  • Egzersiz tipi, süresi ve şiddeti,
  • Hastalığın şiddeti, akut veya kronik safhada oluşu,
  • Eşlik eden başka bir hastalık varlığı, egzersizin yükünün artmasına veya daha fazla algılanmasına neden olur.

Bu nedenle, kişiye aktivite önerilirken, egzersiz test bulguları, iklim, çevre koşulları, entellektüel talepleri, besin alımı ve ruhsal durumu göz önüne alınmalıdır.

Egzersiz sırasında,

  • Güvenli kan glukozu düzeyi sağlanmalı,
  • Uygun sıvı alımı sağlanmalı,
  • İyi bir ayak bakımı sağlanmalı,
  • Uygun bir spor ayakkabısı seçilmeli,
  • Vücut hijyenine dikkat edilmelidir.

Tablo. Komplikasyonu olan Diyabetli Bireylerde Fiziksel Aktivite/Egzersiz Önerileri

 

Önerilen Egzersizler

Önerilmeyen Egzersizler

 

Periferik ve

Otonom Nöropati (Diyabete bağlı sinir hasarı)

Ağırlık kaldırmayı içermeyen aktiviteler yapılabilir.

•     Yüzme

•     Bisiklet

•     Kürek çekme

•     Kol egzersizleri

Ağır ve zorlayıcı egzersizler önerilmez.

•     Koşu bandı

•     Uzamış yürüyüş

•     Koşma

•     Step egzersizleri uygun değildir.

 

 

Diyabetik Retinopati

(Diyabete bağlı göz hasarı)

Düşük yoğunluklu kardiyovasküler egzersizler yapılabilir.

•     Yüzme

•     Yürüme

•     Düşük yoğunluklu aerobik

•     Kondüsyon bisikleti

•     Dayanıklılık egzersizleri

Ağır ve zorlayıcı egzersizler önerilmez.

•     Ağır kaldırma

•     Koşu

•     Yüksek yoğunluklu aerobik

•     İzometrik egzersizler

•     Raket sporları (tenis, masa tenisi vb.)

Nefropati

(Diyabete bağlı böbrek hasarı)

 

Hafif ya da orta yoğunluklu egzersiz yapılabilir.

 

Yüksek yoğunluklu egzersiz önerilmez.

beslenmeSağlıklı ve üretken olarak yaşamı sürdürmek için gerekli olan 50’ye yakın besin öğesinin çeşitli besinlerden yeterli miktarlarda alınmasına ve vücutta uygun şekilde kullanılmasına ‘Yeterli ve Dengeli Beslenme’ denir.

Diyabet, vücudun temel besin öğelerine olan gereksinim düzeylerini değiştirmez. Diyabetli birey, kişisel özelliklerine göre değişen enerji ve besin öğesi ihtiyacını, yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayacak şekilde, çeşitli besinlerden karşılamalı ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmalıdır.

a. Besin Öğeleri

Yiyeceklerimizde bulunan besin ögeleri, kimyasal yapılarına ve vücuttaki işlevlerine göre altı grupta toplanır. Bunlar; karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler, mineraller ve sudur. Karbonhidratlar, proteinler ve yağlar vücudumuza enerji sağlarken vitaminler, minareller ve suyun enerjiye katkısı yoktur. Dengeli beslenme ilkeleri çerçevesinde, günlük enerjinin %55-60’ı karbonhidratlardan, %12-15’i proteinlerden ve %25-30’u yağlardan sağlanmalı ve günlük posa tüketimi her 1000 kkal enerji alımı için 14 g olmalıdır.

  • Karbonhidratlar: Tahıllar, nişastalı besinler, kuru baklagiller, süt, yoğurt, ayran, meyveler ve sebzeler karbonhidrat içeren besinlere örnek olarak verilebilir. karbonhidratlar, vücudun temel enerji kaynağıdır. Günlük enerji gereksiniminin önemli bir bölümü karbonhidratlardan karşılanır.
  • Proteinler: Kırmız et, balık, tavuk, süt, süt ürünleri ve yumurta gibi hayvansal besinlerde; kuru baklagiller, tahıllar ve sebzeler gibi bitkisel besinlerde bulunan proteinler, vücut dokularının gelişmesini ve gerektiğinde onarılmasını sağlar.
  • Yağlar: Zeytinyağı, ayçiçeği yağı, mısırözü yağı ve soya yağı gibi sıvı yağlar; margarin, kahvaltılık yağ, krema, mayonez; ayrıca salam, sucuk ve pastırma gibi et ürünleri; fındık, fıstık ve ay çekirdeği gibi kabuklu yemişler, yağ içeriği yüksek besinlerdir.

Yağlar;

  • Doymuş yağ (oda ısısında katı olan; tereyağ, margarin) ve doymamış yağ (oda ısında sıvı olan; ayçicek yağı, mısırözü yağı, zeytinyağı)
  • Doymamış yağlar; tekli doymamış (zeytinyağı, fındık yağı), çoklu doymamış yağ (ayçicek yağı, mısırözü yağı, yumuşak kase margarinler) olarak sınıflandırılır.

Yemeklere eklenen yağ, kahvaltılık yağlar, krema, kaymak gibi görünen yağ miktarı azaltılmalı ve et, süt, peynir gibi besinlerin bileşiminde bulunan görünmeyen yağ olarak isimlendirilen doymuş yağ miktarını azaltmak için tam yağlı yerine yarım yağlı ürünler tercih edilmelidir.

Diyabetlilerde kalp-damar hastalığı oluşma riski, diyabeti olmayanlara kıyasla iki kat daha fazladır. Kan yağları veya kan basıncı yükselmesinin önlenmesi, kalp-damar hastalıkları oluşma riskini azaltır. Besinlerle alınan yağ ve özellikle de hayvansal (doymuş) yağ tüketimini azaltmak, kan kolesterol düzeyinin düşürülmesine yardım eder. Daha az yağ, özellikle de daha az doymuş yağ tüketilmesi, kalp sağlığıyla ilgili riskleri azaltır.

Kalp-damar sağlığını korumak için tuz tüketimine de dikkat etmek gereklidir. Yemeğin tadına bakmadan tuz ekleme alışkanlığından vazgeçilmelidir. Salamura, hazır besinler ve aşırı turşu tüketiminden sakınılmalıdır.

  • Vitamin ve Mineraller: Sebze ve meyveler başta olmak üzere tüm besinler çeşitli vitamin ve mineralleri içermektedir. Örneğin; portakal, mandalina, kivi gibi meyveler C-vitamini için; süt, yogurt ve peynir kalsiyum için; kırmızı et ve yumurta ise demir ve B12-vitamini için iyi kaynaklardır.
  • Posa: Besinlerin sindirilmeden atılan kısmıdır. Elma, greyfurt, limon ve portakal gibi  meyveler; yulaf,  kuru baklagiller ve bazı sebzeler suda eriyebilen posa içerir. Posanın bu türü mide boşalmasını geciktirir, karbonhidratların sindirimini yavaşlatarak kan şeker düzeyinin yükselmesini önler, kolesterol ve trigliserid düzeylerinin kontrolünü sağlar. Diyabetlilerin beslenme programında günlük gereksinimlerine uygun olan miktarlarda sebze, meyve ve kuru baklagil tüketmesi, gerekli posa alımının sağlanması yönünden önemlidir.

Posa tüketimini artırmak için beyaz ekmek yerine tam tahıl ekmeği, yulaf ekmeği, çavdar ekmeği; pirinç veya makarna yerine bulgur; meyve suyu yerine meyve tüketilmelidir. Kabuğu ile yenilebilen meyvelerin kabuğu soyulmamalı, iyice yıkandıktan sonra kabuğu ile birlikte tüketilmelidir. Öğünlerde mutlaka sebze ve salata yenilmeli, haftada 2-3 defa kuru baklagil tüketilmelidir.

  • Su: Vücudun artık maddelerden arınması ve düzenli çalışması için yeterli miktarda su tüketimi önemlidir. İhtiyaç duyulan su miktarı, yaş gruplarına göre değişmekle birlikte, günlük ortalama 8-10 bardak ‘su’ tüketilmelidir.

b. Besin Grupları

Besinlerimiz;

  1. 1- Ekmek, tahıllar, nişastalı besinler,
  2. 2- Sebze
  3. Meyve
  4. Süt
  5. Et (et, peynir, yumurta, kuru baklagil)
  6. Yağ ve şeker olmak üzere altı farklı besin grubunda yer alır. Her bir besin grubunun besin öğesi içeriği farklıdır.

Bu nedenle soframızda ve tabağımızdaki besinler çeşitlendirilmeli ve tabağımızda yer alması gereken besinlerde porsiyon kontrolü sağlanmalıdır.

SAĞLIKLI BESLENMEK İÇİN TABAĞIMIZDAKİ VE SOFRAMIZDAKİ BESİNLER

                                                              1          2

Şekil 4. Besin Gruplarının Tabağımızdaki Yeri

Kan Şekeri Düzeyini Etkileyen Temel Besin Öğesi: Karbonhidratlar

Kan şekeri düzeyini etkileyen en önemli besin öğesi karbonhidratlardır. Besinlerdeki karbonhidratlar sindirildikten sonra kana şeker olarak geçer ve kan şekeri düzeylerini oluşturur.

Sofra şekeri, bal, sıkılmış meyve suyu gibi, yapısında şeker bulunan veya şeker eklemek süreti ile elde edilen besinler (reçel, pekmez, marmelat, limonata, şeker ilaveli meyve suları, şeker ilaveli meşrubatlar, çikolata, dondurma ve tatlılar gibi), un ve undan yapılan besinler (ekmek, yufka, erişte, şehriye, makarna, vb. gibi), pirinç, bulgur, kuru baklagiller, patates, sebzeler, meyveler, yoğurt ve süt gibi besinler karbonhidrat içerir.

Öğünlerde gereksinim düzeyinde karbonhidrat alımının sağlanması ve bunun günden güne değişmeden benzer miktarlarda olması, tokluk kan şekeri kontrolünün sağlanması için önemlidir.

Karbonhidratlar kadar olmasa da proteinler ve yağların da kan şekeri üzerine etkileri vardır. Yağ ve protein içeriği yüksek olan bir öğünde, mide boşalma hızı yavaşlar ve böylelikle tokluk kan şekeriu yükselmesini geciktirebilir. Kan şekeriu kontrolünün sağlanması için yüksek yağlı ve yüksek proteinli beslenme tarzının tercih edilmesi hem böbrek hasarına neden olabilir hem de hipoglisemi (kan şekerinin düşük olması) sıklığını artırabilir. Bu nedenle protein ve yağ içeren besinlerin bilinmesi ve tüketim miktarlarına dikkat edilmesi önemlidir.

Tablo 2. 15 gram Karbonhidrat İçeren Besin Örnekleri

Besin

Ölçü

Miktar

    Ekmek

 

1 ince dilim

 

25 g

    Pilav - makarna    

 

3 yemek kaşığı

 

20 g çiğ

    Çorba

 

1 orta boy kepçe

 

200 ml

    Patates

 

1 küçük boy

 

90 g

    Kuru baklagiller (nohut, kuru fasulye, mercimek, vb.)

 

4 yemek kaşığı

 

100 g

 

Bezelye

 

4 yemek kaşığı

 

100 g

    Elma

 

1 küçük boy

 

100 g

        Muz

 

1 küçük boy

 

70 g

    Şeftali

 

1 ortaboy

 

150 g

       Süt

 

1 su bardağı

 

240 ml

        Yoğurt

 

1 su bardağı

 

240 g

 

  • Karbonhidrat İçeren Besinlerin Kan Şekeri Düzeyine Etkisi Aynı mıdır?

Karbonhidrat içeren besinlerin kan şekerini etkileme hızları, diğer bir ifade ile ‘Glisemik İndeks’ değerleri birbirinden farklıdır. Glisemik indeks; 50 g karbonhidrat içeren beyaz ekmek veya beyaz şekere kıyasla, 50 g karbonhidrat içeren diğer bir besininin kan şekeri düzeyi üzerine etkisini gösterir.

Şeker ve şeker içeren besinlerin glisemik indeksi yüksektir, bu tür besinler, kana daha hızlı bir şekilde karışır ve kan şekerini daha çabuk yükseltir. Kan şekeri düzeyini daha geç ve daha yavaş yükselten, diğer bir ifade ile glisemik indeksi düşük olan tam tahıl ekmeği, sebze, meyve, esmer pirinçten yapılmış pilav, makarna ve kuru baklagiller gibi besinlerin tercih edilmesi, kan şekeri kontrolünü kolaylaştırır.

Alışveriş yaparken besin ambalajı üzerinde bulunan ‘İçindekiler’ bölümünü (etiketini) okuma alışkanlığının kazanılması önemlidir. İçinde glukoz, sukroz, şeker şurubu veya glukoz şurubu bulunduğu bildirilen yiyecekleri satın almadan önce marka ve çeşit olarak not edilmeli ve uygun olup olmadıkları diyetisyene danışılmalıdır.

Öğün Düzeni

Yeterli ve dengeli beslenebilmek, kan şekerini dengede tutabilmek için öğün düzenine dikkat edilmeli, öğün atlanmamalıdır. Önerilen besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin, önerilen zamanda ve önerilen miktarlarda yenilmesi, hipoglisemiyi ve hiperglisemiyi önler. Uzun aralıklarla düzensiz yemek yenmesi, hipoglisemi ve hiperglisemiye (kan şekerinin yüksekliği) yol açar.

Öğün sayısı diyabetin tipine, alınan medikal tedaviye (insülin tipine), fiziksel aktivite düzeyine, o andaki kan şekeri düzeyine, var olan diğer hastalıkların beslenme tedavisine ve herşeyden önemlisi yaşam koşullarına ve beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak değişir.

Kısa etkili insülin kullanan diyabetlilerin sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeği olarak üç ana öğün ve her ana öğünden 2.5-3 saat sonra da üç ara öğün olmak üzere toplam altı öğün beslenmeleri gerekir. Hızlı etkili insülin analoğu kullananlarda ara öğün sayısı, yaşam tarzına bağlı olarak değişir.

İnsülin tedavisi almayan tip 2 diyabetlilerin ana ve ara öğünler dahil olmak üzere günde 4-6 öğün beslenmesi ve düzenli olarak aynı saatlerde öğün alması önerilir. Bir gün içinde yenilmesi gereken yiyecekleri gün boyunca yayarak sık ve az yemek yeme, öğün sonrası kan şekerinin daha az yükselmesini sağlar. Öğünlerde yenilen yiyeceklerin porsiyon ölçüsünü azaltılarak küçük öğünler halinde yenilmesi, fazla enerji alınmasını önler ve  açlığı kontrol altına alır, böylece hem kan şekeri kontrolü sağlanır hem de kilo alımı önlenir.

Ara Öğün Seçenekleri

Ara öğünde tüketilmesi önerilen standart bir besin veya menü yoktur. Diyabetli bireyin beslenme alışkanlıkları değerlendirildikten sonra, diyetisyen tarafından hastaya özgü uygulanabilir öğün planı yapılır. Ara öğünlerde karbonhidrat içeren bir besin tüketilmesi, bir sonraki öğüne kadar gelişebilecek hipoglisemi riskini önler.

Diyabetliler genellikle ara öğün saatlerinde evde olmadıklar için bir şey yiyemediklerinden yakınırlar. Ara öğünler için hazırlıklı olma alışkanlığının kazandırılması önemlidir. Diyabetli birey, yanında-çantasında, arabasında ve işyerinde daima öğün planına uygun besinleri hazır bulundurmalıdır.

resim 4İnsülin Hakkında Temel Mesajlar

İnsülin tedavisi bir tehdit olarak algılanmamalı, gerektiğinde uygulanabilecek bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmelidir.

  • İnsülin kullanacak diyabetli insülin tedavisi ile ilgili temel bilgi ve beceriye sahip olmalıdır.
  • İnsülin tedavisi uygulamaları özenli ve dikkatli yapılan bir eğitim gerektirir.
  • İnsülin dozlarınızı doktorunuza danışmadan değiştirmeyiniz.

İnsülin Uygulama Zamanı

  • Hızlı etkili insülinler çabuk emilir, dolayısıyla öğünden 5-15 dk önce uygulanmalıdır. Kan şekeri düzeyi normal ve hafif düşük olan hastalarda yemekle birlikte ya da yemekten hemen önce de uygulanır. Kişilerin ne kadar yemek yediklerinden emin olmadığı bazı durumlarda (örneğin küçük çocuklarda) hızlı etkili insülin, öğünden sonra yapılabilir. Bu şekilde insülin dozu yenilen karbonhidrat miktarına göre yeterli olacak şekilde ayarlanabilir.
  • Kısa etkili insülinler öğünlerden önce yapılmalıdır. Çözünür (kristalize; regüler) insülinin emilimi zaman alır, dolayısıyla öğünden 30 dk önce enjekte edilmelidir. Daha erken uygulanırsa ve bireyin kan şekeri düşükse yemek öncesi hipoglisemiye sebep olabileceğinden dikkatli olunmalı ve bekleme süresi 45 dk’yı aşmamalıdır.
  • Orta etkili ve uzun etkili insülinler öğünle doğrudan ilişkili değildir. Fakat yine de, NPH insülinin yemeklerden 30-45 dk önce yapılması tercih edilebilir. Diyabetlinin düzenli ana ve ara öğün alması ve hipoglisemiden korunması önemlidir. Uzun etkili insülinler günün herhangi bir saatinde yapılabilir. Fakat her gün aynı saatte yapılması önerilir.

İnsülin Uygulama Araçları

İnsülin, hali hazırda üç araç ile uygulanabilmektedir:

  • İnsülin enjektörü
  • İnsülin kalemi
  • İnsülin pompası

İnsülin Kalemleri: İnsülin kalemleri, taşınması ve uygulaması daha kolay, doz ayarlama hatalarını azaltan araçlar olduğundan pratiktir. Görme sorunu olan hastalarda da daha kolay kullanılır. Bu nedenle insülin tedavisinde enjektörlere göre daha sık kullanılmaktadır. Fakat diyabetli bireyin insülin kalemi kullanmayı öğrenirken acil durumlarda ihtiyaç duyabileceği düşünülerek insülin enjektörü kullanımı konusunda da eğitilmesi önerilir.

Kalem ve kaleme takılan iğne uçları kişisel malzemelerdir ve sadece aynı kişi tarafından kullanılmalıdır. İğne uçları ve enjektörler tek kullanımlıktır ve lipodistrofilerden korunmak için birden fazla kullanılmaması önerilmektedir.

Bilinmesi gereken bir konu da uygun uzunlukta Enjektör/kalem iğnesinin ucunun seçilmesidir. İnsülin kalem iğneleri ülkemizde 4, 5, 6, 8, 10 ve 12.7 mm’lik olmak üzere farklı uzunlukta temin edilebilmektedir. Son rehberler; 4 ve 5 mm’lik iğne uçlarının zayıf, normal kilolu ve hafif şişman bireylerde cilt altı enjeksiyon için uygun olduğunu bildirmektedir. İğnenin ucunun doğru seçiminin yanısıra cilde giriş açısı da cilt altı dokuya enjeksiyon yapmada önemlidir. Kısa iğne uçları (4, 5 ve 6 mm’lik) 90 derecelik açı ile cildi kaldırmadan uygulanıırken, 8 mm’lik iğneler normal kilolu yetişkinde kullanılacaksa 45 derece açı ile cilde uygulanmalıdır.

İnsülin pompaları: İnsülini cilt altı dokuya sürekli biçimde ve düşük hızda veren bilgisayarlı, küçük aletlerdir. İnsülin pompasında tercihen hızlı etkili analog insülinler kullanılır, kısa etkili (kristalize) insülinler de kullanılabilir. Pompa, hem bazal ihtiyaçlara göre insülini sürekli olarak vermek hem de öğünlerde alınan karbonhidrat miktarına göre hesaplanan bolüs dozlarını cilt altına vermek için günlük insülin ihtiyacını karşılamak üzere programlanır. Diyabetlinin bireysel ihtiyacına göre, bazal insülin dozları 24 saat içinde belirli zaman dilimleri için değişik hızlarda ayarlanabilir. İnsülin pompası uygulaması, diyabet ekibi (hekim, hemşire ve diyetisyen) ve diyabetlinin birlikte çalışmasını gerektirir. Diyabetli bireyin pompa kullanmaya başlamadan önce; özellikle diyabet, insülin tedavisi, karbonhidrat sayımı ve hipoglisemi konularında eğitimden geçmesi, öğünde tükettiği karbonhidrat ve miktarına göre insülin doz hesabını yapması; ek olarak pompa kullanmayı ayrıntılı bir şekilde öğrenmesi gerekir. İnsülin pompası ile tedavi, bu konuda deneyimli merkezlerde yürütüldüğünde başarılı bir yöntemdir. Psikolojik ve motivasyonel destek verilmesi, diyabetlnin pompa tedavisine uyum sağlamasında etkili olur .

İnsülin Uygulama Bölgeleri ve Bölge Rotasyonu

İnsülinler karın, uyluk, üst kol ve kalça olmak üzere farklı bölgelerden yapılabilmektedir. İnsülin en hızlı karın bölgesinden emilir. Emilim hızı sırasıyla üst kol, uyluk ve kalçadan yapıldığında daha yavaştır.

Bu nedenle emilim hızı ve bahsedilecek diğer özellikler nedeniyle bu bölgelerden biri enjeksiyon için tercih edilir. Hastaların en sık kullandığı bölge karın ve bacaklardır.

Sürekli aynı bölgeden enjeksiyon yapmaya bağlı sorunları önlemek için enjeksiyon bölgeleri arasında rotasyon yapılmalı, yani uygulama yapılan bölgeyi düzenli olarak değiştirilmelidir.

Aynı öğünde aynı bölge tekniği: Her bir enjeksiyon zamanı için bir bölge belirlenir (sabahları karın, öğlenleri kol, akşamları bacak, yatma zamanında kalça vb. gibi). Kol, bacak ve kalça sağ, sol olarak kendi içinde ikiye, karın bölgesi ise dört kadrana bölünür, her kadran saat yönünde bir hafta kullanılır. Eğer kalça kullanılmayacak ise yatmadan önce yapılan insülin de bacaktan uygulanabilir.

  • Haftalık bölge rotasyonu: Günde tek doz veya iki doz insülin kullanılıyorsa haftalık bölge rotasyonu uygulanabilir .

Aynı bölge içindeki insülin uygulamaları arasında en az bir parmak mesafe olmasına dikkat edilir, birbirine çok yakın yapılırsa yağ dokusunda artma veya seyrek olarak da azalma, dolayısıyla insülin emiliminde azalma olur.

  • Çimdik tekniği: İnjeksiyonlar, 8 mm’lik. veya daha uzun iğne ucu kullanılıyorsa çimdik tekniği uygulanır. Baş parmak ve işaret parmağı ya da orta parmak ile enjeksiyonun yapılacağı bölge hafifçe kavranır ve yukarı kaldırılır. Çimdik tekniği uygulanmada uzun iğne uçları ile yapılan enjeksiyonlarda, kas dokusuna enjeksiyon yapma riski vardır. Kısa uçlu iğneler (4, 5 ve 6 mm) kullanılıyorsa çimdik tekniğine gerek yoktur, 90 derece ile cilde girilerek enjeksiyon yapılması uygundur.

İnsülin Tedavisinin Yan Etkileri

  • Kilo Artışı: İnsülin tedavisinin başlangıcında birkaç faktörün etkisiyle (kaybedilmiş yağ ve kas dokusunun yeniden kazanılması, su ve tuz tutulumu olması ve glukozürinin azalmasına bağlı olarak) kilo artışı beklenir. Daha sonra hipoglisemi korkusu ve dengesiz beslenme kilo artışının sürmesine neden olabilir.
  • Lipohipertrofi: Hasta eğitimi ve doğru insülin uygulaması ile önlenebilir.
  • Kanama, Sızma ve Ağrı: Enjeksiyonun kapiller damarlanmanın görünmediği bir bölgeye yapılması ile kanama önlenir. Enjeksiyon bittikten sonra iğnenin 5-10 saniye kadar cilt altında bekletilmesi veya uzun iğne kullanılması ile insülinin sızması azaltılabilir. Özellikle asit insülinler (örneğin glargin) ile enjeksiyon sırasında hafif ağrı hissedilebilir, önemsizdir.

İnsülinlerin Saklanması

  • Açılmamış insülin flakon ve kartuşları son kullanım tarihine kadar buzdolabında 2-8 ºC’de saklanabilir. Buzdolabı kapağı bu dereceler arasında değilse kullanılmamalıdır, ayrıca insülinlerin buzluğa yakın raflarda tutulmasından kaçınılmalıdır.
  • İnsülin flakonu açıldıktan sonra mümkünse buzdolabında ya da 30 ºCnin altında, oda sıcaklığında 28 gün saklanabilir (Hastanede kullanırken açtığınız tarihi üzerine yazınız ve açılmamış bir flakonu kullanırken son kullanım tarihini kontrol ediniz).
  • Orta veya uzun etkili ya da karışım insülin preparatları açıldıktan 15 gün sonra biyolojik aktivitelerini hafifçe yitirmeye başlar. Birey ve hastalıktan kaynaklanan şartlar değişmediği halde glisemik kontrol bozulmaya başlarsa bu faktör göz önünde bulundurulmalıdır.
  • İnsülinler kesinlikle dondurulmamalıdır.
  • İnsülinler soba, kalorifer gibi ısı kaynağından uzak tutulmalıdır.
  • İnsülinler doğrudan güneş ışığına maruz kalmaktan ya da kuvvetli çalkalamadan hasar görebilir.

Diyabetlinin temel eğitimi ve insülin uygulama eğitimi alması sağlanmalıdır.

resim 5Diyabet Tedavisinin Bileşenleri

Hastalığın en önemli tedavi bileşeni, sağlıklı yaşam tarzının oluşturulmasıdır (sağlıklı davranışların kazanılması). Sağlıklı yaşam tarzının oluşturulması için; sağlıklı beslenmek, fiziksel aktivitenin artırılması, ideal vücut ağırlığının korunması, sigaranın bırakılması, alkol tüketiminin sınırlandırılması temeldir. Önemli bir bileşen de ilaç tedavisidir. Bunlar ağızdan alınan şeker düşürücü ilaçlar, insülin ve insülin dışı ilaçlardır. Tedavi, bireye özgü planlanmalıdır. Bu tedavi bileşenlerinin diyabetli birey tarafından başarıyla uygulanabilmesi için diyabet eğitimi gereklidir.

Eğitim, diyabetli bireyin bilinçlenmesini sağlar. Diyabet eğitimi alan bireyler diyabet kontrollerini sağlamada daha başarılıdır. Bu nedenle tüm diyabetlilerin diyabet eğitimi alması önerilmektedir. Diyabet eğitimi, sadece diyabetli için değil, aynı zamanda diyabetlinin ailesini, sağlık çalışanlarını ve karar makamlarını da kapsamalıdır.