Rota virüsü enfeksiyonu ilk 4 - 5 yaştaki çocuklarda akut başlangıçlı ishalin en sık görülen etkenlerindendir.
Nasıl Bulaşır?
Rota virüsler ishalin ortaya çıkmasından önceki günlerde de dışkıda bol miktarda bulunur. Bulaşma; dışkı ile kontamine (bulaşık) su ve gıdalarla olur. Özellikle kreş, bakımevleri ve çocuk hastanelerinde salgınlar görülebilir. Aile içi yayılım sıktır.
Hastalık en çok 4-5 yaş arası kreş, bakımevinde kalan çocukları etkilemektedir.
Belirtileri Nelerdir?
Başlıca belirtileri genellikle 48 saatten az süren kuluçka dönemini izleyen ateş, kusma ile başlar. Sık, sulu, özellikle çok kötü kokulu kansız ishal belirtilere eklenir. İshal 5 - 7 gün sürebilir. Özellikle süt çocuklarında kusma, ishal nedeniyle dehidratasyon gelişebilir. Bağışıklık sistemi yetersiz olan hastalarda hastalık daha uzun ve ağır seyir gösterir.
Tanısı Nasıl Konur?
Rotavirüs enfeksiyonunda hastalığın diğer patojenlere bağlı ishallerden klinik olarak ayrılması mümkün olmadığı için tanı mikrobiyolojik inceleme ile konabilir. Ancak vakalarda standart yaklaşım rehidratasyon ve destekleyici tedavi olduğu için ve tanı bu tedaviyi değiştirmeyeceği için mikrobiyolojik tanı çoğu durumda gerekli değildir.
Laboratuvar tanısı esasen güvenilir bir sürveyans için gerekir. Bütün vakaların değil, ama epidemiyolojik veri toplamak için yeterli sayıda vakanın tanısı hedeflenebilir. Ayrıca uzamış ishalli komplike vakalarda ve immün sistem yetmezliği olan konaklarda ayırıcı tanı için laboratuvar doğrulaması amacıyla test edilebilir. Tanı klinikte gereksiz antibiyotik tedavilerinin kullanımını da önlemektedir.
Rotavirüs ishalli çocukların dışkısı ile yüksek miktarlarda atıldığından tanı için dışkı örneği tercih edilir. Tanıda öncelikle başvurulan yöntemler antijenik yapıları saptamaya dayalı testlerdir
Tedavisi Nasıldır?
Tedavide başlıca amaç; kusma, ishale bağlı ortaya çıkabilecek dehidratasyonun önlenmesidir. Beslenme devam ettirilmelidir, mümkünse sık aralarla azar azar beslenme yapılmalıdır. Az yağlı gıdalar tercih edilmeli, özellikle anne sütü ile beslenme kesilmemelidir. Yenidoğan bebekler ve 3 ayın altındaki çocuklar anneden geçen antikorlar aracılığı ile enfeksiyondan korunurlar, hastalığı daha hafif geçirebilirler.
Hastalık belirtisi gösteren kişilerin derhal hekime başvurmaları gerekmektedir.
Korunma Yolları Nelerdir?
Genel hijyen önlemleri bulaşmayı azaltır. El yıkama, enfekte vakaların izolasyonu, hastanelerde hastane kaynaklı ishali önlemede yardımcıdır. Virüs yakınmaların ortaya çıkışından 10 - 12 gün sonrasına kadar dışkı ile atılmaktadır.
Rota virüse karşı aşı uygulanmaktadır. İdeal aşılama 2. ay ile 3. ayda başlamalıdır.
Kimler Riskli Gruptadır?
Hastalık açısından kreşe veya bakımevine giden çocuklar ile çocuk hastanesinde tedavi gören çocuk hastalar risk grubundadır.
Gıdalarla bulaşan ciddi bir hastalıktır. Hemen ve yeterli tedavi edilmezse yüksek ölüm oranına sahip olan Botulizm hastalığının etkeni Clostridium botulinum'dur. Toksini ısıyla değişme eğilimindedir ve 80°C'de 10 dakika veya daha fazla sürede ısıtma ile yok edilebilir.
Nasıl Bulaşır?
Gıda kaynaklı botulizm mikroorganizmanın gelişimi esnasında üretilen toksini içeren gıdanın tüketilmesi ile oluşan ciddi bir gıda zehirlenmesidir. Botulismus toksini, konserve mısır, biber, yeşil fasulye, çorba, pancar, kuşkonmaz, mantar, olgun zeytin, ıspanak, ton balığı, tavuk ve tavuk ciğeri ve ciğer kafa ve hafif öğle yemeği etleri, jambon, sosis, doldurulmuş patlıcan, ıstakoz ve tütsülenmiş ve tuzlanmış balık gibi gıdalarda saptanmıştır. Yıllık olarak kaydedilen birçok salgının, yetersiz işlenmiş gıdalarla, ev yapımı konservelerle alakalı olduğu görülmüştür. Zaman zaman ticari üretilen gıdalarda da rastlanmıştır. Sosisler, et ürünleri, konserve sebzeler ve deniz ürünleri insan botulizmi için en sık karşılaşılan gıda ürünleridir.
Belirtileri Nelerdir?
Gıda kaynaklı botulizm (aslında gıda kaynaklı zehirlenme) bakteri tarafından üretilen toksin içeren gıdanın tüketilmesi ile ortaya çıkan hastalıktır. Kuluçka süresi 4 saat ile 8 gün arasında değişmesine rağmen, gıda kaynaklı botulizmin başlangıç belirtileri, toksinli gıdanın tüketiminden sonraki 18-36 saat arasında ortaya çıkmaktadır.
Zehirlenmenin erken belirtileri, belirgin halsizlik, zayıflık ve baş dönmesidir.
Bulanık görme ve çift görme, ağız kuruluğu, konuşma ve yutkunmada zorluk çekme, kalp atımında azalma, tansiyon düşüklüğü, nefes alıp vermede zorluk, diğer kasların zayıflığı, ağrılı şişmeler, ciltte beklenmedik renk değişiklikleri, terleme bozuklukları, karın ağrısı, bulantı, kusma ve kabızlık genel belirtileri arasında yer almaktadır. Tedavi edilmediği takdirde yüksek ölüm oranına sahiptir.
Tanısı Nasıl Konur?
Botulismus büyük ölçüde tanısı hastanın öyküsü, klinik ve epidemiyolojik özelliklere ve diğer olası durumların ayırıcı tanı ile dıĢlanmasına dayanmaktadır.
Hastalığın akla getirilmesinde belli bağlı (anahtar) klinik bulgular görme bulanıklığı, çift görme, güçsüzlük ve simetrik paralizidir. Rutin laboratuvar testlerinin tanıdaki yeri sınırlıdır.
Tanı, serum, dışkı, kusmuk, mide içeriğinde ya da hastanın yediği yemekte botulinum toksininin tespiti, veya dışkı veya yara kültürlerinden C. botulinumun izole edilmesiyle konulur.
Tedavisi Nasıldır?
Botulizmde yakın bir solunum takip ve desteği başta olmak üzere destekleyici tedavi yöntemleri hayat kurtarıcıdır. Hasta yoğun bakım ünitesine alınmalı, endotrakeal tüp veya trakeostomi ile solunum yolu açık tutulmalıdır. Tedavide polivalan antitoksin (antitoksik botilinum serumu) uygulanmalıdır. Antitoksin dolaşımda serbest olarak bulunan toksini nötralize etmesi fakat sinir uçlarına bağlanmış toksine etkisinin olmaması nedeniyle, antitoksin uygulanması olabildiğince erken yapılmalıdır.
Botulizm şüpheli hasta birkaç saat içinde başvurmuş ise kusturularak veya mide lavajı ile kalan toksinin atılmasına yardımcı olunabilir. Diğer yandan hastanın ağır ileus tablosu olmadıkça barsaklar purgatifle veya lavmanla boşaltılmalıdır.
Yara botulizminde kristalize penisilin kullanılmalıdır. Penisiline alternatif olarak metranidazol kullanılabilir. Yara botulizminde ayrıca yaranın cerrahi temizliği gerekir.
Korunma Yolları Nelerdir?
Ev konservelerinin hazırlanması sırasında yeterli ısı ve basınç uygulanmak ve tüketilmeden önce 10 dakika kaynatmak gerekir.
Şişmiş konservelerin açılmaması, kokuşmuş besinlerin yenilmemesi gerekir.
Mikrodalga fırınlar ne sporu öldürür ne de toksini etkisiz hale getirir.
Bir yaşın altındaki bebeklere bal verilmemelidir.
Kimler Riskli Gruptadır?
Uygun koşullarda konserve edilmemiş, saklanmamış , şüpheli ve ambalajı bozulmuş gıdaları tüken herkes risk altındadır.
Diğer adı enterik ateş olan tifo; kirli içme-kullanma suları ve temiz olmayan yiyeceklerle bulaşan, genellikle yaz ve sonbahar aylarında salgın şeklinde de görülebilen, ilerleyen durumlarda kalp, beyin, böbrek, akciğer, karaciğer, göz ve kulak sinirlerini etkileyebilen bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık etkeni Salmonella enterica serovar Typhi bakterisidir. Bu bakterinin yaşayabildiği tek canlı insandır. Bakteri vücuda girdikten 1-2 hafta sonra hastalık ortaya çıkar. Bakteri, tifolu hastaların dışkılarında veya idrarlarında, kanlarında, tükürüklerinde veya vücutlarında görülen deri döküntülerinde bulunur.
Nasıl Bulaşır?
Sularla;
- Kaynağı bilinmeyen,kontamine (bakteri bulaşmış olan) suların içilmesi ve kullanılması,
- İnsan ve hayvan atıklarının uygun şekilde bertaraf edilmemesi ve bunların kaynak sularına karışması,
- İçme ve kullanma sularının yeterince klorlanmaması nedeni ile bulaşabilir.
Gıdalarla;
- Salmonella taşıyan ve iyi pişirilmemiş et, yumurta, süt ve süt ürünleri gibi gıdalar,
- Pastörize edilmemiş süt veya meyve suyu, peynir,
- Kontamine(kirli) çiğ sebze ve meyve, baharat ve çerezler yoluyla da bulaşma olabilir.
Hayvanlardan İnsanlara
- Hasta kümes hayvanları ile temastan sonra,
- Özellikle yılan, kaplumbağa, kertenkele gibi sürüngenler, kurbağalar, kuşlar ve civciv gibi evcil hayvanlar ile temastan
sonra hijyen kurallarına uyulmaması halinde bulaşma olabilir.
İnsandan insana;
- Bakteri hasta insanlardan diğer insanlara da bulaşabilir.
Belirtileri Nelerdir?
Hastalık ortalama 4 hafta sürer. İlk günlerde yorgunluk ve baş ağrısı olup, birkaç gün sonra ateş yavaş yavaş yükselir. Halsizlik, iştahsızlık, yüksek ateş, baş ağrısı, kabızlık, üşüme, kas ağrıları, öksürük ve boğaz ağrısı gibi tipik olmayan belirtiler ile kendini gösterir. Hastanın vücudu kurudur ve terlemez. Bazı hastalarda burun kanaması da olabilir. Bulantı genellikle şiddetli değildir. İshal yaygın değildir (%33-50), hatta erişkinlerde karakteristik olarak ishale neden olmaz. Küçük çocuklarda hastalık sadece ateş ile ortaya çıkabilir ve daha hafif seyirlidir. Bu haftadan sonra hastalık en şiddetli halini alır. Ateş çok fazla yükselmiştir ve 40°C’yi bulabilir. Tansiyon düşüp, nabız yavaşlar. Belirtiler süreklidir ve kişi çok yorgundur. Karın ve sırt bölgesinde görülen kırmızı lekeler(rose lekeleri), bu dönemde ortaya çıkar. Hastanın dışkısında kan görülebilir. Ağır seyreden vakalarda konfüzyon, deliryum, bağırsak perforasyonu (delinmesi), mide kanaması, damar iltihabı, dolaşım yetmezliği ve ölüme yol açabilir. Son hafta hastalığın belirtileri kaybolmaya başlar ve hastanın ateşi normale döner.
Tanısı Nasıl Konur?
Klinik bulguların yanı sıra hastadan alınan kan, idrar, dışkı numunelerinden yapılan kültürde etken üretilmesi ile tanı konur.
TedavisiNasıldır?
Tifo tedavisi mutlaka hekim kontrolünde yapılmalıdır.
Uygun antibiyotik ve sıvı-elektrolit desteği yanında protein ve karbonhidrattan zengin sindirimi kolay besinler ve bol su verilmelidir. Hastalık belirtisi gösteren kişiler derhal hekime başvurmaları gerekmektedir.
Korunma Yolları Nelerdir?
Kesin koruyucu olmamakla birlikte tifo aşısı %51-67 oranında koruyuculuk sağlamaktadır.
İçme ve kullanma sularının kontrolü, yaşam koşullarının hijyen şartlarına uygun hale getirilmesi ve hijyen kurallarına dikkat edilmesi temel korunma önlemleridir.
Gelişmiş bir kanalizasyon sisteminin bulunmadığı ve güvenli içme suyunun sağlanamadığı koşullarda, hastalığın toplumda yayılımının önlenmesi pratik olarak mümkün değildir. Bu nedenle ulusal halk sağlığı stratejileri arasında kanalizasyon sistemlerinin iyileştirilmesi, su ve gıda hijyeni nin sağlanması, halkın eğitimi ve antibiyotik kullanımı konularının işlenmesi yer almalıdır.
Kimler Risk Altındadır?
Tifo, özellikle yaz aylarında görülür, salgınlara neden olabilir. Tifo tedavi edilmediği takdirde ölümcül olabilir. Hastalığın sık görüldüğü bölgelere gidecek tüm kişiler potansiyel tifo riski altındadırlar. Aşı tipine göre değişmekle birlikte seyahatten 1-2 hafta önce aşıların tamamlanmış olması gerekmektedir.
Su ve besin hijyeni, kişisel ve çevresel hijyenin yetersiz olduğu bölgelerdeki insanlar risk altındadır. Özellikle kanalizasyon alt yapısı yetersiz olan bölgelerde risk yüksektir.
Hamile ve emziren kişilerin hasta olması durumunda derhal hekime başvurmaları, hekim onayı olmadıkça ilaç almamaları gerekmektedir.
Tüm dünyada erişkin ve çocuklarda görülen ishallerin önemli bir kısmından sorumludur. Hastalık bütün yıl boyunca görülebilir ve her yaştan insanları, açık ve kapalı toplulukları etkileyebilmektedir. İshal şikayeti ile hekime başvuran erişkinlerin yaklaşık %20'sinden norovirusler sorumludur. Norovirusler aynı zamanda virüslerden kaynaklanan ishal salgınlarının %60-95'ini oluşturmaktadır.
Nasıl Bulaşır?
Esas bulaş ağız-dışkı yoluyla olup kusmukla da olabilir. Bulaşma sıklıkla yuvalarda, göçmen kamplarında, tatil yapılan kamplarda, hastanelerde, okullarda, restorantlarda, gemilerde, askeri birliklerde ve aile içi bireylerde görülmekte ve bu gruplarda salgınlar yapabilmektedir. Norovirus salgınları genellikle, kişiden kişiye temas (%35), kontamine su (içme suyu, havuz suları, göl suları, buz küpleri) ve gıda (midye, istiridye gibi kabuklu deniz hayvanları, salatalar, dondurma, soğuk yiyecekler, sandviç, taze sebze ve meyveler) ile oluşmaktadır. Virüsün ısı ve klorlamaya nispeten dirençli olması su ve gıdayla bulaşmasını kolaylaştırmaktadır. Virüsün dışkıyla atılımı uzun süre (>3 hafta) devam etmekte olup ilk 24- 48 saatte atılımı en üst düzeydedir.
Belirtiler Nelerdir?
Kuluçka süresi 18-72 saattir. Hastaların çoğunda ilk olarak bulantının eşlik ettiği ani başlaya karın ağrısı görülür. Genel olarak ishal ve kusma beraber bulunur. Hastada günde 4-8 kez, kansız, mukussuz orta miktarda dışkılama görülür. Hastaların yarısında hafif dereceli bir ateş (37.5 0C) olabilir. Sıklıkla karın ve kas ağrısı, baş ağrısı, keyifsizlik, halsizlik olabilir. Klinik belirtiler 24-72 saat devam eder. Küçük çocuklarda, yaşlılarda, bağışıklık yetmezliğinde daha çok semptomatik enfeksiyon ve kronik ishale neden olabilir. Fakat genel olarak norovirüs ishalleri kendi kendini sınırlar, hastaneye yatmayı gerektirecek ciddi dehidratasyona neden olmaz.
Tanısı Nasıl Konur?
Kesin tanı mikrobiyolojik inceleme ile konabilir. Vakaların dışkılarında ve kusmuklarında fazla miktarda virüs bulunması nedeniyle tanı yöntemlerinin birçoğuyla pozitif sonuç alınabilmektedir.
Tedavisi Nasıldır?
Genellikle kendiliğinden iyileşir. Ciddi kusma ve ishal gelişen olgularda parenteral (damar yolu) sıvı verilmesi gerekebilir.
Korunma Yolları Nelerdir?
Gıda, su, kişisel temaslar ve çevresel yüzeyler aracılıyla kolay bulaşma olduğundan norovirüs ile ilişkili salgınların kontrolü güç olur. Su ve gıda kaynaklarının kontamine olmasını önleyici önlemler alınmalı, su kaynağına yüksek klor konsantrasyonları uygulanmalıdır. Hasta eğer hastanede ise çıkartıları ile temas eden sağlık personeli eldiven kullanmalı, temas sonrası hijyenik el yıkama yapılmalıdır. Kontamine çevre %5-10 oranında sulandırılan çamaşır suyu ile temizlenmelidir.
Norovirüslerin değişik antijenik tipleri olması ve bağışıklık uzun sürmemesi nedeni ile henüz geliştirilmiş bir aşısı yoktur.
Kimler Riskli Gruptadır?
Hamile ve emziren kişilerin hasta olması durumunda derhal hekime başvurmaları, hekim onayı olmadıkça ilaç almamaları gerekmektedir.
Akut gastroenterit, mide ve bağırsakların iltihabıdır (enflamasyonudur). Bu hastalıkta ishal ana bulgu olup, ishale bulantı, kusma, ateş ve karın ağrısı eşlik edebilir.
Akut gastroenterit genellikle bir virus veya bakteri, daha nadir olarak da bir parazitin vücuda alınmasıyla meydana gelir.
Nasıl Bulaşır?
Gastroenterit, etkeni içeren dışkı ile bulaşmış olan yiyeceklerin yenilmesiyle, su veya diğer içeceklerin içilmesiyle, etkenle temas etmiş kirli ellerin ağıza götürülmesi ile ortaya çıkar. Güvenli içme ve kullanma suyuna ulaşımın sağlanamadığı bir bölgede, su içmek, yemek yapmak, bu suları temizlik amaçlı kullanmak ishalli hastalıkların görülme olasılığını artırmaktadır. Kişisel hijyen şartlarının düşük olduğu durumlarda hastalık kişiden kişiye de bulaşabilir. Diğer yayılma yolu hijyenik olmayan şartlarda hazırlanmış veya saklanmış yiyeceklerin tüketilmesidir. Kirli su, yıkama sırasında yiyeceklere hastalık etkenlerinin bulaşmasına neden olabilir. Kirli sulardan yakalanmış balık ve deniz ürünleri de akut gastroenteritler için kaynak olabilirler.
Belirtileri Nelerdir?
Hastalığın etkeni ne olursa olsun tüm gastroenteritlerde ishal görülür. İshal (diyare), bağırsak hareketlerinin artması, dışkı miktarının fazlalaşması ile günlük dışkı sayısının artması ve dışkı kıvamının bozularak yumuşak, sulu bir görünüm alması olarak tanımlanır. Virüsler ile gelişen ishalde dışkıda kan görülmez. Bazı bakteriler kanlı, sümüksü bir ishale neden olurken, bazıları kansız, sulu veya su gibi dışkıya da yol açar. Akut gastroenteritlerde bulantı, kusma, karın ağrısı ve ateş sık olarak gelişir. İshal, kusma ve yüksek ateşe bağlı olarak dehidratasyon tablosu gelişebilir. Bazen bağırsakta gaz toplanması, baş ağrısı, halsizlik de görülür.
Dehidratasyon; vücuttan fazla miktarda su-sıvı kaybı olmasıdır. Dehidratasyon, bebekler ve küçük çocuklarda daha sık görülür. İshal, kusma ve ateş sonucu gelişen sıvı kaybı vücudun elektrolit (tuz ve mineral) dengesini de bozabilir. Bebeklerde ve küçük çocuklarda birkaç saat içerisinde vücuttan aşırı sıvı kaybı olabilir. Hafif dehidratasyon geliştiğini gösteren belirti hastanın susamış olmasıdır. Vücuttan su kaybı arttıkça susuzluğa ek olarak dudak ve ağız kuruluğu, uykuya meyil, gözyaşında azalma veya gözyaşının gelmeyişi, göz kürelerinde çökme, nabızda hızlanma, el ve ayaklarda soğukluk, derin veya hızlı solunum, idrar miktarında azalma olabilir. Ağır dehidratasyonda bunlara ek olarak dalgınlık, kan basıncında düşme, hiç idrar çıkarmama ve şok görülebilir.
Tanısı Nasıl Konur?
Hasta numunesinde (gaita, idrar, kan, BOS, balgam, kusmuk, vb.) uygun laboratuvar yöntemleri ile yapılan inceleme sonucunda Akut barsak enfeksiyonuna neden olan etkenin (virüs, bakteri veya parazitin) saptanması ile tanı konur.
Hasta öyküsü ve muayene bulguları genellikle akut gastroenterit tanısı için yeterlidir. Bazı bakteri ve parazitlerin oluşturduğu ishallerin tedavisinde antimikrobiyal ilaçların kullanılması gerektiğinden, hastalık etkeninin bu mikroplardan biri olabileceği düşünüldüğünde bunlara yönelik dışkı tetkikleri ve diğer tetkikler yapılabilir. Kanda tuz ve minerallerin düzeyine bakılması gerekebilir.
En yaygın olarak yapılan tetkik direk gaita incelemesi ve gaita kültürüdür. Ayrıca serolojik testler, PCR, patolojik incelemeler, vb tetkikler de akut barsak enfeksiyonlarında tanı koymak amacıyla kullanılır.
Tedavisi Nasıldır?
Akut gastroenteritlerin çoğu kendiliğinden düzelir. Tedavi genellikle belirtilere yönelik uygulanmaktadır.
Doktor tarafından uygun görüldüğü takdirde ve doktorun önerdiği şekilde ilaç kullanılmalıdır.
İshal kesici ilaçlar kullanılmamalıdır.
İshal düzelene kadar yağsız ve posasız gıdalarla ishal diyeti uygulanmalıdır ve hastanın ağızdan bol sıvı alması sağlanmalıdır. İshale bağlı gelişen sıvı ve tuz kaybı oldukça önem taşımaktadır.
İshal süresinde iştahsızlık sıktır. İshal belirtileri olan çocuklara sık aralıklarla besinler verilmelidir. İshalin erken döneminde çocuğun aç ve susuz bırakılmaması, alışık olduğu sıvı besinlerin alabildiği miktarlarda verilmesine devam edilmesi, sıvı ve tuz kaybının gelişmesini önlemeye yeterlidir. Anne sütü alan bebeklerde emzirme devam ettirilmelidir. Büyük çocuklar ise alışık olduğu sıvı besinler ile beslemeye devam edilmelidir. Yoğurt, ayran gibi besinler besin değeri yüksek olan yağsız et, katı yumurta gibi besinler tercih edilmelidir. İshal durana kadar liften zengin besinler (fazla posa bırakan çiğ sebze ve meyveler) bağırsak hareketlerini arttırdığı için önerilmemektedir. Yağ emilimi bozulmamış olmasına karşın çok yağlı besinler bağırsaklardan geçişi hızlandırdığı için birkaç gün verilmemelidir.
Korunma Yolları Nelerdir?
El yıkama; akut gastroenterite yol açan mikropların bulaşmasını önleyen en önemli yöntemdir.
Kişisel korunma önlemi olarak;
Ellerinizi;
- Yemeklerden önce ve sonra,
- Yemeklerinizi hazırlamadan önce ve sonra
- Tuvaletten önce ve sonra,
- Bebeğinizin beslemeden önce, altını temizledikten önce ve sonra,daima sabunla, bol ve temiz su kullanarak yıkayınız.
Ellerinizi yıkarken her tarafını (ön ve arka parmak aralarını, tırnak içlerini ) iyice temizlediğine emin olana kadar yıkamaya özen gösteriniz.
Su Güvenliğiniz İçin;
- Mutlaka temiz su tüketiniz.
- Mümkünse resmi izinli ambalajlı su kullanınız.
- Bulunduğunuz bölgede kuyu suyu yada depo suyu kullanılıyorsa, klor kullanma talimatına uygun şekilde mutlaka suyunuzu klorlayınız.
- Kaynağını bildiğiniz ve temizliğinden emin olduğunuz suları kullanınız.
- Zorunlu hallerde suyunuzu en az 10 dakika kaynatarak kullanınız.
Gıda Güvenliğiniz İçin;
- Tüm meyve ve sebzeleri tüketmeden hemen önce bol ve temiz su ile yıkayınız.
- İyice piştiğinden emin olduğunuz gıdaları tüketiniz.
- Pişirilmiş dahi olsa uygun şekilde saklanmayan gıdalarda mikrop üreyebileceğini unutmayınız, bu nedenle uygun şekilde saklanan gıdaları tüketiniz
- Açıkta satılan gıda maddelerini kesinlikle tüketmeyiniz.
- Kümes hayvanları, kasaplık hayvan etleri ve ürünleri tam olarak pişirdikten sonra tüketiniz.
- Pastörize edilmiş süt ve süt ürünleri kullanınız.
Unutulmamalıdır ki hasta kişiler, ishali düzeldikten sonra birkaç gün içinde de bulaştırıcı olabilir. Aile içinde hastalığın yayılımını önlenmek için hastanın kullandığı tabak, çatal, kaşık, bıçak temizlenmeden başkalarınca kullanılmamalı, hastanın özellikle dışkı ile temas etmiş kirli kıyafetleri sıcak su ile yıkanmalı, tuvalet klor içeren temizleyicilerle ya da çamaşır suyuyla temizlenmelidir.
Kimler Riskli Gruptadır?
Hastalıktan en çok kişisel temizlik kurallarına dikkat etmeyen, el yıkama alışkanlığı olmayan, yiyecekleri tüketmeden önce iyi yıkamayan ve yeterince pişirmeden yiyen, güvenli içme ve kullanma suyuna ulaşımın olmadığı toplum/kişiler ve çocuklar etkilenmektedir.
Akut ishal belirtileri göstermeleri durumunda hastaların; özellikle çocuk, yaşlı ve hamilelerin sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekmektedir.
Basilli Dizanteri; Shigella türlerinin neden olduğu akut bir gastrointestinal enfeksiyon tablosudur. Etken bakteri için doğadaki tek kaynağı insan olduğundan dolayı, hastalık toplumda su kaynaklarının ve gıdaların insan kaynaklı fekal kontaminasyonu (dışkı ile kirlenme) sonucu yayılır.
Nasıl Bulaşır?
Çok az sayıda Shigella grubu bakterinin bulunması (yalnızca 10 bakteri) bile hastalığın görülmesine neden olabilir. Hastalık etken olan bakteri ile kirlenmiş su ve besinler aracılığı ile bulaşır. Temizlik koşullarının yetersiz olduğu, yeterli ve güvenli kullanma suyunun bulunmadığı, ellerin yıkanmadığı ortamlarda fekal-oral yoldan yayılma hızla meydana gelir. Özellikle suya kanalizasyon karışması halinde su kaynaklı salgınlar ortaya çıkar. Bulaşma kişiden kişiye de olabilir. Hasta veya taşıyıcıdan dışkı-ağız yolu ile doğrudan veya dolaylı olarak geçer.
Belirtileri Nelerdir?
Hastalığın belirtilerinin başlaması genelde mikroorganizmanın oral yolla (ağız yoluyla) alınmasından 2-4 gün sonra başlar, ancak bir haftaya kadar da uzayabilmektedir. Hastalık genelde birkaç gün sürmekle birlikte bazı zamanlarda haftalarca da sürebilir. Shigella; bağırsak mukozasını tahriş ederek ishale neden olaktadır. Baş ağrısı, bulantı-kusma, hızla 38°C ve üstüne yükselen ateş, kramp tarzı karın ağrısı, tenesmus (dışkılama hissi olup gerçekte dışkı olmaması) ile birlikte başlayan kanlı ishal yakınmaları olur. Dışkıda kan, mukus veya irin bulunabilir. Ancak vakaların üçte birinde sadece sulu dışkı olabilir. Ender vakalarda (küçük çocuklar) havale görülebilir. Hastalığın iyileşme süreci 4-7 gün sürer.
Tanısı nasıl konur?
Shigellaların neden olduğu klinik tablo başta amipli dizanteri olmak üzere diğer dizanteri benzeri tablolardan ayırt edilemediğinden dolayı, tanı laboratuvar incelemesine dayanır. Özellikle tedavinin yönlendirilmesinde (antibiyotik veya antiparaziter ilaç uygulaması ayrımı için) laboratuvar sonucu kritik önem taşır. Klinik bulguların yanı sıra hastadan alınan dışkı numunelerinden yapılan kültürde etken üretilmesi ile tanı konur. Ayrıca Antibiyotik direnci de araştırılmalıdır.
Tedavisi Nasıldır?
Uygun antibiyotik ve sıvı-elektrolit desteği yanında sindirimi kolay besinler ve bol su verilmelidir.
Hasta kişilerin en kısa zaman da hekime başvurmaları gerekir.
Korunma Yolları Nelerdir?
Hastalığın aşısı yoktur.
İçme ve kullanma sularının kontrolü, yaşam koşullarının hijyen şartlarına uygun hale getirilmesi ve hijyen kurallarına dikkat edilmesi temel korunma önlemleridir.
Gelişmiş bir kanalizasyon sisteminin bulunmadığı ve güvenli içme suyunun sağlanamadığı koşullarda, hastalığın toplumda yayılımının önlenmesi pratik olarak mümkün değildir. Bu nedenle ulusal halk sağlığı stratejileri arasında kanalizasyon sistemlerinin iyileştirilmesi, su ve gıda hijyeninin sağlanması, halkın eğitimi ve antibiyotik kullanımı konularının işlenmesi yer almalıdır.
Yaygın olarak kullanılan bir aşısı yoktur.
Hastalık toplumda su kaynaklarının ve gıdaların insan kaynaklı fekal kontaminasyonu (dışkı ile kirlenme) sonucu yayılır ve bu bölgelerde yaşayan insanlar risk altındadır.
Kimler Riskli Gruptadır?
Hastalık toplumda su kaynaklarının ve gıdaların insan kaynaklı fekal kontaminasyonu (dışkı ile kirlenme) sonucu yayılır ve bu bölgelerde yaşayan insanlar en fazla etkilenmektedir.
Kolera, Vibrio cholerae isimli bakterinin neden olduğu bağırsak enfeksiyonuna bağlı olan, akut ve şiddetli ishal ile seyreden bir hastalıktır. Kolera, kalabalık ortamlarda yaşayan savaş, yoksulluk ve doğal afetlerden etkilenen topluluklarda kolayca yayılıp ölümlere yol açabilmektedir.
Koleranın su ve kişisel hijyenin yetersiz olduğu yerde görülme olasılığı daha fazladır. Başta su hijyeninin yetersiz olduğu toplumlar olmak üzere, göçmenler ve yerleşik düzeni olmayan nüfus gruplarında kamp hayatının olduğu bölgelerde, ayrıca kanalizasyon sisteminin içme ve kullanma sularına karıştığı aşırı yağmur, sel, deprem gibi doğal afetlerden sonra görülme riski yüksektir. Risk altındaki toplumun yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve halkın eğitimi, hastalığın önlenmesinde esastır.
Nasıl Bulaşır?
Kolera, enfeksiyon oluşturabilecek miktardaki kolera etkeninin ağızdan alınmasıyla bulaşır. Enfeksiyon genellikle dışkı karışmış sular aracılığı ile bulaşmaktadır. Bulaşma, bu suyun doğrudan içilmesiyle ya da bulaştığı yiyeceklerin yenmesi ile gerçekleşir. Hastalık bulaşmış kişilerin kirli elleriyle temas eden yiyecekler de hastalığı bulaştırabilir. Koleranın direk temas ile (örn: tokalaşma, dokunma ya da hasta bir kişiye tedavi ederken) insandan insan geçişi gözlenmemiştir. Kuluçka süresi, birkaç saatten, beş güne kadar uzayabilir ancak genellikle 2-3 gündür. Dışkıda Kolera etkeni bulunduğu sürece bulaşıcılık devam eder. Genellikle iyileştikten sonra birkaç gün sonraya kadar dışkıda etken görülse de bazen taşıyıcılık aylarca sürebilir. Etkin antibiyotikler bulaşıcılık süresini kısaltır.
Belirtileri Nelerdir?
Kolera enfeksiyonlarının çoğu hafif seyreder. Hastalarda hiçbir semptom olmayabilir veya yalnızca hafif bir ishal olabilir. Karın ağrısı, bulantı, kusma, bol ve sık, pirinç suyu görünümünde dışkılama, su mineral ve tuz kaybına bağlı olarak susuzluk hissi, kas krampları görülebilmektedir.
Ancak hastaların bir bölümünde hastalık ağır sulu ishal ve kusma ile başlar ve vücuttan büyük miktarda sıvı ve tuz kaybı ile sonuçlanır. Hastada susama hissi oluşur, idrar çıkışı durur, hızlı bir kilo kaybı ve sıvı kaybı gelişir. Ağır kolera olgularında sıklıkla mide, kol ve bacaklarda kramplar olur. Bu kişilerde vücut sıvılarının hızla kaybedilmesine bağlı dehidratasyon ve şok tablosu ortaya çıkar. Tedavi edilmez ise saatler içinde ölümle sonuçlanabilir.
Tanısı Nasıl Konur?
Dışkı ve kusmuktan alınan örneklerin laboratuvar analizi sonucu tanı konulur.
Tedavisi Nasıldır?
Kolera vakalarının tedavisine hemen başlanmalıdır. Gecikmiş veya yetersiz tedavi çok kısa sürede (semptomlar başladıktan sonraki 6-8 saat içerisinde) sıvı kaybı, dolaşım yetersizliği ve ölüm ile sonuçlanabilir. En kısa zamanda hekime başvurulmalıdır.
Korunma Yolları Nelerdir?
Koleradan tam koruyan bir aşı bulunmamaktadır.
Temiz suya sahip olmak sağlık için temel gerekliliktir. Kolera enfeksiyonlarının asıl kaynağı kirli sulardır. Bu nedenle içme suyu kadar, yiyecek hazırlamada ve banyo yapmada kullanılan sularında temiz olması önem taşımaktadır
- İçme ve kullanma suyu olarak klorlanmış şebeke suyu tercih edilmeli, kaynağı bilinmeyen ve klorlanmamış suları tüketmemeli, ancak zorunlu durumlarda 10 dakika kaynattıktan sonra kullanılmalıdır.
- Kişisel hijyen kurallarına uyulmalı
- Yemekten önce ve sonra tuvaletten önce ve sonra yemek hazırlamadan önce ve sonra bebeklerin altını değiştirmeden önce ve sonra bebekleri beslemeden önce ve sonra eller mutlaka bol temiz su ve sabunla yıkanmalıdır.
- Toplu yaşam alanlarında tuvalet temizliği ve hijyeni, kapı kolları ve musluk temizliği çamaşır suyu ile sulandırılmış su kullanarak yapılmalıdır.
- Kolera bulunan bölgelere seyahat edecek kişilerin kaynağını bilmedikleri su ve açıkta satılan gıdaları tüketmemeye özen göstermelilerdir.
- Kolera olan bölgede özellikle çiğ deniz ürünlerinin yenmemesi gerekir. Deniz ürünlerinin ve yemeklerin en az 70 derecede pişirilmesi gereklidir.
- Kolera hastasının dışkısı, kusmuğu ile kirlenen yüzeyler ve hastaların kullandığı eşyalar dezenfekte edilmelidir.
- Karasinek gibi hastalığın yayılmasında önemli rol oynayan vektör ve haşerelerle mücadele edilmelidir.
Bireyler için kolera riskini azaltmada en etkili yollar, hijyenik gıda ve su tüketmeye özen gösterilmesi, insan atıklarının güvenli bir şekilde bertaraf edilmesi ve kişisel temizliktir.
Kimler Riskli Altındadır?
Hastalıktan en çok kişisel temizlik kurallarına dikkat etmeyen, el yıkama alışkanlığı olmayan, yiyecekleri tüketmeden önce iyi yıkamayan ve yeterince pişirmeden yiyen, güvenli içme ve kullanma suyuna ulaşımın olmadığı toplum ve kişiler etkilenmektedir.
Hastaların Kolera belirtileri göstermeleri durumunda özellikle çocuk, yaşlı ve hamilelerin sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekmektedir